Allah birdir. Buna müslüman olup da inanmayan mı var? Hayır, kat’a ve asla yok. Evet, Allah birdir. Her şeyin dizgini onun elindedir. O mekândan münezzeh ve her yerde hâzır ve de nâzırdır. Öyle mi? Elbette ki öyle. Şüphesi olan mı var? Yok elbette; ancak afakî hâdiselerde yaşananlar bizleri düşündürüyor.
En küçük bir siyâsî ve sosyal hadiselerde kırılmalar ve zorlanmalar yaşıyoruz. Hiç Nur talebelerine yakışmayan ve yanaşmaması gereken vaziyetler baş gösteriyor. Gereksiz yere hiç de etki alanımızda olmayan hâdiselere dalıyoruz. Bir de hiç ilgilenmememiz ve bakmamamız gereken konularla iştigâl ediyoruz. Böylece bakıyoruz ki tüm hâdiselerden haberdarız. Bir anda rengimiz atıyor, sanki yaşanan hâdiseler başıboşmuş gibi tavırlar alıyoruz. Çok gereksiz tartışmalar ve yazışmalar içine giriyoruz. Bir türlü tevekkül vaziyeti alamıyoruz veya tevekkülde zorlanıyoruz.
Bir diğer mesele de esbâba fazla güveniyor ve esbâbtan çok korkuyoruz. Madem Allah birdir. Her şeyin dizgini onun elindedir ve her şey O’nun emri ve izni ile oluyor ve biz öyle inanıyoruz. Ancak hiç de öyle duruş yapamıyoruz. Bize musîbet gibi görünen mülk âleminde yaşanan hâdiselerin altında kader cihetinde ve melekût veçhesinde ne dersler saklı ve hangi hikmetler var onlara bir türlü hamledemiyoruz.
Hâlbuki bu gibi dersleri Risâle-i Nûrlardan okuyoruz. Ancak iştigâl ettiğimiz günlük hadiseler ve afakî malûmatlar ve kesret âlemi bizleri dağıtıyor. Kalbimizi ifsâd ediyor ve aklımızı da geveze yapıyor. Bizler farkında bile değiliz. Birbirimize de afakî hadiseleri ve kesret tabakasını servis yapmakta gecikmiyoruz. Birbirimizi kırmamız ve sû-i zan yapmamız da çabası.
Afaka dalıp boşuna yorulmamalıyız. Bu tür hâdiselere müracâat edip sıkıntı çekip başkalarına da çektirmemeliyiz. Rabbimize güvenelim ve bu işlerin başıboş olmadığını düşünelim. Vazîfemiz olan îmâna daha şiddetli çalışalım. Afakî meselelere tenezzül edip minnet çekmeyelim. Hem fazla iştigâl edip nûrânî vazîfemize halel getirmeyelim.
Afakî meselelerle iştigâl edenler bizim nûrânî vazîfemizle iştigâl etmiyorlarsa bizler de onların mâlâya’nî meselelerine tenezzül edip minnet çekmeyelim ve zayıf olmayalım, boyun eğmeyelim.
Afakî ve siyâsi meselelerin arkasına biz düşeceğimize onlar bizim nûrânî vazîfenizin peşine takılsın. Çünkü bizlerin vazîfesi kâinatta en büyük vazîfedir.
Ehl-i dünya ve ehl-i dalâletten korkup ümitsizliğe düşülmesin. Onlardan ve esbâbtan korkup titrenmesin. Bizlere bu vaziyet yakışmaz.
Şu gelen cümleleri hiç mi hiç unutmayalım: “Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Herşeyin anahtarı Onun yanında, her şeyin dizgini Onun elindedir. Her şey Onun emriyle halledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.(Yirminci Mektup)”
Bu cümlelere uygun duruş yapalım inşâallah.
Selâmetle kalınız.
Bâkî ÇİMİÇ