Vücut âlem-i cismanîde münhasır değil
Vücudun hasra gelmez muhtelif envâını, münhasır olmaz, sıkışmaz şu şehadet âleminde.Âlem-i cismanî bir tenteneli perde gibi şule-feşan gaybî avâlim üzerinde.(Lemeât)
Vücut, cismâni alemle ya’ni mülk alemi ile kayıtlı ve sadece cismâni âleme münhasır değildir.
Vücudun sayılamayacak kadar çeşitli ve pek çok nevleri olması sebebiyle sadece şu şahit olduğumuz mülk ve şahâdet âlemine sıkışması ve sadece şehadet alemi ile vucudu sınırlamanın mümkün olmayacağı, başka alemlerin de mevcudiyetini o alemlerin de vücutlara münhasır olmasının gereğini ortaya koymaktadır.Çünkü Allah abes iş yapmaz,eğer mülk aleminden başka, mânâ, melekut, misal,ahiret v.b. âlemleri kabul etmek imânımızın bir gereği ise ki öyle inanıyoruz o zaman vücudu sadece bu mülk âlemi ile sınırlamak ve sıkıştırmak mümkün değildir.Çünkü her âlem kendisine münasip vücutları gerektirmekte ve o âleme münasip vücutlar yaratılmıştır.
Mesela,beden rûhun yuvasıdır.Rûh vücud-u haricisi olan bir kanun ve emirdir.Rûh vücud yuvasından müstakil kalınca, vücud-u haricisiyle kabir ve berzah âlemlerine geçmektedir.
Hem âlem-i cismani yani şahit olduğumuz mülk âlemi Allah’ın kudretine ve şuunatına,esmâ-i hüsnasının tecellilerine tenteneli bir perde gibi,ışık saçan gaybî,görünmeyen avâlim ve âlemler,dünyalar üzerindedir.İşte o gaybî ve ışık saçan âlemler ve dünyalar da kendilerine münasip vücutlar gerektirir.
Bâkî ÇİMİÇ