Ucb “bir kimsenin hak etmediği bir mertebeyi kendinde vehmetmesi”[1] şeklinde tarif edilir. Bazı âlimler kişinin itibarı ve mevkii ile gururlanmasına kibir, faziletleriyle övünmesine ucb denildiğini söyler ve bunların ikisinin de faziletleri silip götürdüğünü kaydeder.[2] Ucbun ileri derecesine idlâl denilmiştir. Buna göre ucb yapılan iyilikle böbürlenmek, idlâl iyiliğe karşılık beklemektir.[3] Bediüzzaman’ın ifadesiyle ucb mânevî bir hastalıktır. Kur’ân-ı Kerîm’de ise ucb, ahlâkla ilgili anlamıyla bir âyette geçmektedir. Burada Müslümanlara Huneyn Gazvesi esnasında sayılarının çokluğuyla böbürlendikleri hatırlatılmakta, yanlış olan bu davranışın kendilerine zarar verdiğine işaret edilmektedir.[4] Peygamber Efendimiz(asm) de kişinin dindarlığıyla böbürlenmesinin tehlikesine dikkat çekmiştir.[5]
Havf ve reca ortasında olmak gerekir
Yeis, kişinin cehennemini garanti görmesi, ucb ise cennetini kesin bilmesi gibi bir düşüncedir. Bir başka ifadeyle; Yeis “Allah’ın rahmetinden ümit kesmek”, Ucb ise “O’nun azabından kendini emin sanmak” tır. Hâlbuki insan havf ve reca ortasında olmalıdır. İrşâdın şeni; recâ ve havf ortasında muvâzeneyi idame ettirmektir ki; recâ tarafı; kuvvelerini sarf etmek üzere kişiyi ona çalışmaya davet etsin. Havf yanı ise; onu, kendini gevşek ve serbest bırakmak suretiyle, haddi tecâvüzden men’etmeye çağırsın ki, Rahmetten ümidini kesipte hasretkeş bir tarzda yerinede oturmuş olmasın. Aynı zamanda, azab-ı İlahîden emin olmakla, zulme ve laubaliliğe düşmesin. Öyleyse insan havf ve recâ muvâzenesi ortasında bulunarak ibadet etmelidir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle “A’mâle güvenmek ucubdur, insanı dalâlete atar.”[6]
İyilikler Allah’tan, kötülükler nefistendir
Risale-i Nur’da geçen “Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir, fesâdı da ucub, riyâ ve gösteriş iledir.”[7] ifadeleri asla unutulmamalıdır. Nisa Suresi “Sana her ne iyilik erişirse Allah’tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi kusurun sebebiyledir.”[8] dersini verdiği gibi; nefsin muktezâsı, daima iyiliği kendinden bilip, fahir ve ucbe girer.”[9] Halbuki bizler ehl-i imân olarak, zahir-i şerîata muvafık olarak işlediğimiz amellerimizde, “Acaba sahih olmuş mu?” deyip, vesvese etmemeliyiz; fakat, “Kabul olmuş mu?” deyip gurura da düşmemeli ve ucba girmemeliyiz. Çünkü kulluğun gereği kendini kusurlu bilip, ucba ve fahre girmemektir.
“Ben sukût etmişim!”
Bediüzzaman diyor ki “Kastamonu’da ehl-i takvâ bir zât, şekvâ tarzında dedi: “Ben sukût etmişim. Eski halimi ve zevkleri ve nurları kaybetmişim.” Ben de dedim: “Belki terakki etmişsin ki, nefsi okşayan ve uhrevî meyvesini dünyada tattıran ve hodbinlik hissini veren zevkleri, keşifleri geri bırakıp, daha yüksek makama, mahviyet ve terk-i enâniyet ve fâni zevkleri aramamakla uçmuşsun.” Evet, bir ehemmiyetli ihsan-ı İlâhî, ihsânını, enaniyetini bırakmayana ihsas etmemektir; tâ ucb ve gurura girmesin.”[10]
Hakikatların derkine mâni’ olan benlik, gurur, ucb ve enâniyet gibi kötü hasletlerden uzak durup, tevâzu ve mahviyet gibi yüksek ve güzel ahlâka sahib kılmasını Rabb-i Rahîm’den niyaz ediyoruz. Allah’ım, bizi yeis, sû-i zân, ucb ve gururdan muhâfaza eyle. Âmîn!
Abdülbâkî Çimiç
[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/ucb- Müellifi: Mustafa Çağrıcı(Kaynak: Râgıb el-İsfahânî, eẕ-Ẕerîʿa, s. 306)
[2] https://islamansiklopedisi.org.tr/ucb- Müellifi: Mustafa Çağrıcı (Kaynak: Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, s. 228)
[3] https://islamansiklopedisi.org.tr/ucb- Müellifi: Mustafa Çağrıcı(Kaynak: Muhâsibî, s. 343-344; Gazzâlî, C.III, s.371)
[4] Tevbe Suresi: 9/25
[5] https://islamansiklopedisi.org.tr/ucb- Müellifi: Mustafa Çağrıcı (Kaynak: Müsned, II, 390)
[6] Mesnevi-i Nuriye, s.104
[7] Mesnevi-i Nuriye, s.318
[8] Nisâ Suresi: 79
[9] Sözler, s.775
[10] Şualar, s.511