Kıskançlık kapısı:
Lemaat’te geçen Arabi bir fıkrada “Cemiyetteki tesanüt, en durgun şeyleri dahi tahrik eden bir vasıtadır. Cemiyetteki haset ve kıskançlık ise her türlü hareketi durduran bir alettir.”[1] ifadesi yer alır.
Kıskançlık; bizden farklı olana, dikkati dahâ çok çekene, sahip olamadığımıza sahip olana, dahâ huzurlu, dahâ mutlu yaşayana karşı istimal edilen menfî bir duygudur. Birçok sebep neticesinde kıskançlık duygusu kendisini gösterebilir. Meselâ beklediği ilgiyi, muhabbeti, şefkati göremediği zaman insanda kıskançlık duygusu görülebilir. Kıskançlık ferdî yâda cemâatî kaynaklı da olabilir.
Kıskançlık, esâsında mânevî bir mikrop ve hastalıktır. İnsanı ve müslümanı menfî cihette zehirleyen bir hâldir. Kıskançlık ve hasedin sebebi:“Birtek şeye çok eller uzanmasından ve bir tek ma’kâma çok gözler dikilmesinden ve bir tek ekmeği çok mideler istemesinden, müzâhame, münâkaşa, müsâbaka sebebiyle gıptaya, sonra kıskançlığa düşerler.”[2] Böylece kıskançlık mikrobu dünyevî ma’kâm ve menfâat cihetinden ileri gelir. Demek kıskançlık hastalığının altında hakîkat cihetinde dünyevî bir menfâat söz konusudur. Bu menfâate veya ma’kâma çokların göz dikmesi ve o menfâat ve ma’kâmların ise sınırlı olması müzâhame, münâkaşa ve müsâbaka sebebiyle gıptaya, sonra kıskançlığa yol açıyor. Zaten nefsin isteği de dünyevî ücrette ve menfâatte en ileride olmak ve o menfâati başkalarına kaptırmamaktır. Halbuki “haset ve kıskançlıkta öyle bir muaccel ceza var ki, o haset, haset edeni yakar.”[3]
Kıskançlık, müzmin ve müz’iç ve mühlik emraz-ı ruhiyedir. Çekememezlik, haset ve rakîp gördüğünden daha üstün görünme ve rakîplerine karşı muaraza vaziyeti almaktır. Şu nokta da çok manidardır: “Ücret alındığı zaman veya mükâfat tevzi edildiği vakit, rekabet, kıskançlık mikrobu oynamaya başlar.”[4] Halbuki “Umûr-u diniye ve uhreviyede rekabet, gıpta, haset ve kıskançlık olmamalı. Ve hakikat nokta-i nazarında olamaz.”[5] Hakikat-i hâlde ise “Kıskançlık eden ya riyakârdır; a’mal-i saliha suretiyle dünyevî neticeleri arıyor. Veyahut sadık cahildir ki, a’mal-i saliha nereye baktığını bilmiyor ve a’mal-i salihanın ruhu, esası, ihlâs olduğunu derk etmiyor.”[6] Halbuki “enâniyetin işimizde en tehlikeli ciheti kıskançlıktır. Eğer sırf lillâh için olmazsa, kıskançlık müdahale eder, bozar.”[7] Kıskançlık damarı Bediüzzaman’ın da ifadesi ile en tehlikeli bir damardır. Ehl-i ilmin bir kısmında enaniyet-i ilmiye bulunur. O enaniyet-i ilmiye cihetinden gelen bir kıskançlıkla Risale-i Nur’a müdahale eder ve zımnî bir adâvet besler. Ayrıca bazı enaniyetli hocaların da, kıskançlık damarıyla Risale-i Nur’un neşrine ve tervicine çalışmaları meşkuktur. Çünkü “korkaklık ve kıskançlık damarıyla hocaları nurlardan ürkütmek belâsı”[8] her zaman tatbik edilmiş bir metoddur.
Bediüzzaman, hapis mektuplarının birinde ehemmiyetli bir noktaya şöyle temas eder. ”Mesleğimizde, hususan Risale-i Nur hizmetinde rekabet, kıskançlık olmaz ve olmamalı. Sakın birbirinin kusurunu bahane edip tesânüdünüzüzayıflaştırmayınız.”[9] diye ikaz eder.
Elhasıl: Enaniyet ve ilmî kıskançlık gibi hastalıklara müptela olmaktan korkan faziletli âlim ve münevverler Risale-i Nur’a derhal sarılıyorlar. Bazıları altmış-yetmiş yaşlarında olduğu halde yine Nur Risalelerine talebe olmak şeref ve nimetini kazanmaya çalışıyorlar. Risale-i Nur’a hizmeti esas alanlar kıskançlık mikrobu gibi menfi fiilleri terk ederek o kapıyı kapaması elzemdir.
AbdülbâkîÇimiç
[1] Eski Said Dönemi Eserleri, s.687
[2]Lem’alar, s:384
[3]Lem’alar, s.653
[4] Mesnevi-i Nuriye, s.358
[5]Lem’alar, s.384
[6]Lem’alar, s.386
[7]Mektubat, s.724
[8] Emirdağ Lahikası-II,s.510
[9] Gayr-ı Münteşir hapis mektupları