Yusuf(as)’un imtihanı
Yakub(as)’a, Cenab-ı Hak on iki erkek evlat verdi. Kendisi gibi peygamber olacak olan Yusuf (as), bunlardan birisidir. Bu evlatları arasındaki yaşanan hadiseler, O’nun hayatında çok önemli gelişmelere ve hadiselere sebep olur. Yakub(as)’ın, Yusuf(as)’a gösterdiği aşırı muhabbet ve annesinin farklı olması diğer kardeşleri tarafından kıskanılmasına sebep olur. Bu kıskanma onun vücudunu ortadan kaldırmaya kadar varır. Ancak, öldürmekten çekindikleri için kuyuya atmaya karar verirler.
Yusuf(as), kendisini kıskanan kardeşleri tarafından Kenan Kuyusu’na atılmış, gömleği alınarak bir kuzunun kanıyla bulanmış ve babaları Yakup(as)’a kardeşlerinin bir kurt tarafından parçalandığı söylenerek teslim edilmişti. Sevgili oğlunun gömleğini alan Yakup(as), “Süphanallah! Ne acip ve halim selim bir kurtmuş ki, oğlumu yemiş de gömleğini yırtmamış”[1] diyerek yalanlarını yüzlerine vurmuştu. Yakub (as)’ın Yusuf(as)’a olan muhabbetinin derecesini merak eden Resul-i Ekrem (sav) Cebrail’e sordu. “Evladını kaybetmiş yetmiş ana şefkati” karşılığını aldı. Ecri ne kadardır? diye sorunca da “Yüz şehit ecridir. Çünkü O, Allah’a karşı bir an bile kötü zanda bulunmamıştır”[2] diye cevaplandırdı.
Yusuf(as), tâ küçüklüğünden beri farklıdır. Babası Yakup(as)’un göz bebeği, her şeyden sakınılan bir evladıdır. Bediüzzaman’ın tabirince Hz. Yakup(as)’un oğlu Yusuf(as)’a gösterdiği şefkat, bir kısım ulema tarafından aşk olarak addedilir. Bediüzzaman “Bir üstadım olan İmam-ı Rabbânî’ye muhalif olarak diyorum ki”[3] diye başlar ve şöyle devam eder: “Hazret-i Yâkup(as)’ın Yusuf(as)’a karşı şedit ve parlak hissiyatı, muhabbet ve aşk değildir, belki şefkattir. Çünkü, şefkat, aşk ve muhabbetten çok keskin ve parlak ve ulvî ve nezihtir ve makam-ı nübüvvete lâyıktır.”[4] Demek Hz. Yakup(as)’un oğlu Yusuf(as)’a karşı gösterdiği hissiyat-ı Yâkubiye, yüksek bir derece-i şefkattir. “Hem şefkat dahi, aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tariktir ki, Rahîm ismine isal eder.”[5]
Yusuf (as)’ı kuyuya kardeşleri atmıştı. Hem de en yakınları, sığınıp kendisini koruyacak ve kollayacak zannettiği, bir tehlike anında ilk beni kurtarır dediği kardeşleri… Hâlbuki tehlike dışarıdan değil, en yakınından gelmişti. Kardeşleri Yusuf(as)’u kuyuya atmıştı. Kader hükmünü icra edince zahiri sebepler devreye sokuldu ve Yusuf(as) kuyudan kurtarıldı. Ancak bir esir olarak, esirler pazarında satıldı. Kuyuya atılan Yusuf(as), Kenan Kuyusu civarında konaklayan kervancılar tarafından bulunmuş ve Mısır’a götürülerek köle olarak satılmıştı. Yusuf(as), maliye ve bir çeşit başbakanlık görevlerini yürüten ve “Mısır Azizi” ünvanı ile anılan Kıtfîr tarafından satın alınmıştı. Dönemin Mısır Azizi olan Kıtfîr, aynı zamanda Züleyha’nın da kocasıydı. Kıtfîr Yusuf’u alarak evine götürdü. Kardeşlerin su-i niyetinden sonra kuyuya atılıp ölüme terkedilen Yusuf(as), kuyudaki ölüm esaretinden sonra köle pazarından geçerek saraya sevk edildi. Yalnızca dosdoğru olan vezir oluş, varış noktası oldu. Esaretten Aziz-i Mısır’a yolculuk bu sarp yokuş imtihanı neticesinde vuku buldu. Hz. Yusuf(as) Aziz-i Mısır gibi bir saadete ve makama, kardeşleri tarafından atıldığı kuyu ve Züleyha’nın mecazî aşkı neticesi uğradığı iftirası sonrası atıldığı zindan musibeti neticesi kavuşmuştu. Yusuf(as)’un imtihanı şiddetliydi. Netice olarak zahmeti rahmete tebdil etmişti Rabb-i Rahîm. Hem Yusuf(as)’ın hayatına imreneceksin, hem de her şey güllük-gülistanlık olacak diyeceksin. Bu sırr-ı imtihana muvafık değildir. Bu dünya imtihan ve hikmet dünyası. Külfet ve zahmet olmadan imtihan olmaz.
Abdülbâkî Çimiç
[1] M. Vehbi, VI/2476
[2] M. Vehbi, VII/2570-71
[3] Mektubat, s.51
[4] Age, s.51
[5] Sözler, s.773