Bediüzzaman’ın Ayasofya Mevlidi’nde nutuk îrâdı

Bedîüzzamân Hazretleri, İttihâd-ı Muhammedî Cem‘iyyeti tarafından 12 Rebîul-evvel 1327 / 21 Mart 1325 [Milâdî 3 Nîsan 1909] günü Ayasofya’da okutulan Mevlid’de dâvet üzerine bir nutuk îrâd etmiştir.

Bediüzzaman Hazretleri, bu mevlidde yaptığı konuşma ile ilgili, Divan-ı Harb-i Örfi müdafaanamesinin dördüncü cinayetinde şöyle demektedir: “Avrupa bizdeki cehalet ve taassup müsaadesiyle, şeriâtı -haşa ve kella- istibdada müsait zannettiklerinden, nihayet derecede kalben dağdar idim. Onların zannını tekzib etmek için, Meşrutiyeti herkesden ziyade şeriat namına alkışladım. Lâkin yine korktum ki: Başka bir istibdat tekrar o zannı tasdik etsin. Ne kadar kuvvetim varsa, Ayasofya Câmii’nde meb’usana hitaben feryad ettim ve söyledim ki; Meşrutiyeti, meşruiyyet ünvanı ile telâkkî ve telkin ediniz. Ta ki yeni ve gizli ve dinsiz bir istibdad, pis eliyle o mübareği ağrazına siper etmekle lekedâr etmesin. Hürriyeti, âdâb-ı şeriatla takyid ediniz. Zira câhil avam kayıtsız hür olsa, şartsız tam serbest olsa, sefih ve itaatsiz olur…ilh”[1]

O zamanki gazetelerden Volkan gazetesinin cumartesi günkü nüshasında “Lutfî” isimli bir zatın yazısında, mevlid hakkında aynı şu ifadeler vardır: “Ayasfoya Mevlidi, 3 Nisan 1909, alaturka saat 4,5 ta, Camii şerif dolmaya başlamakla başladı. Öğle namazı kılındı. Namazdan sonra mevlid okundu. Mevlidden evvel, İttihâd-ı Muhammedî Cem’yyiyeti azasından Bediüzzaman Said-i Kürdî, temenniyat-ı mahsusamızla kürsi-i hitabete çıkarak bir nutki-i manidâr irâd buyurdular.” Aynı gazete, 5 Nisan 1909 günkü nüshasında ise, Ayasofya Mevlidi ile alâkâdar Derviş Vahdetî’nin yazısında şöyle der: “Saat 3’ten (alaturka saat) itibaren, efradımızla bilcümle medüvvîn(davetliler) ve ahali-i İslâmiye ellerinde Cem’iyyetimizin(İttihad-ı Muhammedî) bayrağı olduğu halde, fevc-fevc gelmeye ve cami-i şerife dolmaya başlamışlardı. “Saat dört raddelerinde Talebe-i Ulûm Cem‘iyyeti’nin önünde Bedîüzzaman Saîd-i Kürdî Hazretleri olduğu hâlde, dış kapıda her gelene muntazır olduğumuz gibi müşârünileyhimi de bulunduğumuz noktada istikbâl etmiş idik. Hazret-i Kürdî, bizi görünce dayanamadı. Gûyâ ki, âşık mâşûka kavuşur gibi birbirimize sarıldık ve el ele vererek artık câmi-i şerîfe gitmiş idik. Talebe-i ulûmun başlarındaki sarıklar, nur gibi beyaz, çiçek gibi ruh-efzâ, hele bunlardaki terbiyye-i dîniyye, kendilerine başka bir güzellik bahş ediyordu. Bizim Hazret, ya‘nî Bedî-i Âlem-i İslâmiyyet, o Kürd elbisesiyle, o Kürd tavr-ı kahramânânesiyle, dâimâ taşıdığı belindeki hançeriyle kürsî-i hitâbete çıkması kendisinden ricâ olunduğundan kemâl-i salâbetle kürsüye çıkarak ve kāim olarak bir nutk-ı belîğ îrad buyurmuşlardı. Nutku zabt edemedik, fakat gelecek nüshalarımızın birinde müşârünileyhden tamâmını alıp neşredeceğimizi ümid ederiz. Derviş Vahdetî”[2]

İşte, bu ifadelere göre mevlid tarihi kesin olarak belli ise de, ama bu mevlid ittihâd-i Muhammedî Cem’iyyeti’nin kurulduğu günde değil, İstanbul-Merkez binasının açılışı münasebetiyle yapıldığı kat’idir. Nitekim, Volkan Gazetesi 11 Mart 1909 tarihli nüshasında, İttihâd-ı Muhammedî Cem’iyyeti’nin o günde kurulduğunu yazdı. Ayasofya Mevlidi, Hicri 1327 Rebi’ül-evvel ayının on ikinci gününe tevafuk ediyordu.

Bediüzzaman’ın Ayasofya’daki hitabesi elbette ki bu bir iki cümleden ibaret değildir. Fakat hitabesinin özeti ve mevzuunun hülâsası budur. Ayasofya’da yapılan bu büyük içtima’, elli bin kişiden fazla imiş. (Ayasofya’da kırk bin[3] adama nutkunu dinlettiren.”[4]) Bediüzzaman Hazretleri bu elli bin kişilik cemâata, hem de çeşitli ve muhtelif fikir sahiplerinden ve mütecessis niyetler taşıyan bir sürü insandan müteşekkil bir kalabalığa hitap etti. Herkes pür-dikkat ve huzur ile üstadı dinliyordu. Çok açık ve sarih olarak, pervasız ve endişesiz bir şekilde nutkunu okuyordu. Bazı rivayetlere göre, Bediüzzaman’ın arkadaşlarından bir zat, Cami’ giriş kapısına yakın bir yerde oturmuşken, onun pervasız ve celâdetli nutkunun bazı cümlelerinden dehşet almış. Tam o sırada, Bediüzzaman nutkunun burasında “Kabr-i kalbten hakaik çıplak çıkıyor, nâmahrem olanlar nazar etmesin”[5] şeklinde serd-i kelâm etmiştir. Bu ifade, dinleyiciler arasında hafiyecilik yapanlara bir cevap olduğu gibi, sözlerinin şiddet ve celâdetinden dehşet alanlara da, bir çeşit cevap teşkil ediyordu. O cümlenin manası: Kalbin derinliklerinden gerçekler kefensiz bir şekilde, olduğu gibi çıkmaktadırlar. Edebiyat veya kelâm rüşveti gibi perdelere sarılmadan mücerred hakikatler çıplak olarak zuhur ediyor. Bu hakikatleri hazm edemeyenler veya korku ve telâş içinde dinleyenler dinlemesinler.[6]

Bediüzzaman, 1935’de Eskişehir mahkemesine karşı yaptığı müdafaasında, kendisinin bilmecburiye yâd ettiği hizmet-i diniye ve milliyelerinin bazıları arasında, o Ayasofya’daki tarihî günü ve nutkunu da böylece yâda getirmektedir. Bediüzzaman’ın o muhteşem mevlid’te, muazzam cemâate karşı irad ettiği nutkunun, yahud da mev’izesinin tam metni hakkında maalesef bir bilgi yoktur. İki saatlik bir konuşmanın ve elli bin kişilik çeşitli fikir ve ideoloji taşıyan kimselere hitaben irad edilen bir nutkun elbette o nispette çok muazzam hakikatleri ihtiva etmiş olması lâzımdır.[7]

Ayasofya Mevlidini bizzat idrak etmiş meşhur Mevlidhan Hafız Ali Rıza Sağman da şöyle bir hatırasını kaydetmektedir: “1909’da Ayasofya Camii şerifinde okunan bir mevlidde Musullu meşhur Hafız Osman’ın okuduğu Mevlid ile Bediüzzaman’ın kürsüde, ayakta irad ettiği mev’ize şaheser idi.”[8]

Volkan gazetesi 5 Nisan 1909, Sayı:95, Pazartesi tarih ve numaralı nüshasında, Üstadın öğleden evvele husûsi necatlarla kürsîye çıktığını ve bir nutk-u beliğ îrad buyurduklarını kaydeder. Aynı gazete o hengâmede nutkunu zapt edemediklerini, ama bilahare kendisinden nutkun bir suretini alıp ileride neşredeceklerini yazmış, Lâkin Volkan’ın sonraki sayılarında bu nutuk neşredilmemiştir. Volkanın aynı sayısında mevlid-i şerifi okuyan Musullu meşhur Hafız Osman El-Mevlevi olduğunu da kaydeder.

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Asar-ı Bediiye, s. 305

[2] Volkan-5 Nîsan 1909  [14 Rebîul-evvel 1327]  [23 Mart 1325]  Tarihli haber: Kaynak: https://www.risaletalimhaber.com arşivi

[3] Ayasofya Cemaatinin adedi hakkında, bazı risalelerde ellibin, bazılarda da kırkbin olarak verilmektedir.

[4] Osmanlıca Lem’alar, s. 850

[5] Eski Said Dönemi Eserleri(Divan-ı Harb-i Örfi), s.118

[6] Mufassal Tarihçe-i Hayat, Cilt-I, s.255

[7] Mufassal Tarihçe-i Hayat, Cilt-I, s.257

[8] Mevlid Nasıl Okunur ve Mevlidhanlar, s.5

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir