Bâşid başından verilen hakîkat dersi, Bediüzzaman’ın Van Valisi Tahir Paşa ile arasında geçen ilk münâzaradır. Başed Dağı, Van’ın Gürpınar ilçesi sınırları içinde bulunmaktadır. Van’dan arabalarla rahatlıkla gidilebilmektedir. Takriben Van’a 25 km’dir. Bediüzzaman Van’a ilk geldiği yıllarda bu dağın tepesinde de kalarak talebe okutmuştur. Van’a ilk geldiğinde yirmi yaşlarında olan Bediüzzaman, bu yaşlarda deha derecesinde idi. Bediüzzaman Van’da iken, yaz aylarında “Başit, Ferraşin, Beyt-ûş-Şebab” gibi dağ ve yaylalara giderdi. Yeğeni Abdurrahman hadiseyi şöyle anlatır:
“Van’da yaz zamanlarını Bâşid ve Beyt-ûş-Şebab namındaki yaylalarda geçiriyordu. Bir gün Tahir Paşa’ya mezkûr dağların başında Temmuz’da bile buz bulunduğunu söyler. Tahir Paşa îtiraz eder ve “Temmuz’da kat’iyyen oralarda buz bulunmaz” iddiasında bulunur. Bediüzzaman da Tahir Paşa’ya Bir mektup yazar. Bu kısa mektup, Vali Paşa ile yakın dostluğu bulunan ve bu yüzden konakta ikamet eden Molla Said’in ilk Türkçe inşa’sıdır. Mektuptan çok bir pusulayı andırmaktadır ve altında Molla Said’in imzası vardır. Şöyle demektedir mektupta: “Ey Paşa! Bâşid başında buz tuttu. Görmediğin şeyi inkâr etme. Her şey senin malûmatında münhasır değildir. Senin safsatiyatın her yerde işlemez. Vesselâm.”[1]
Molla Said, Tahir Paşa’ya aslında ne demek istiyor? Temmuz ayında “Bâşid Başı”nda (zirvesinde) buz bulunduğunu haber verirken neden ta’rîzde bulunuyor, kinayeli sözleriyle ne demek istiyor? Neden “İşte şimdi Temmuz ayındayız, ben Bâşid Yaylasında’yım, dağın zirvesinde buz var, gördüm! Ben haklı çıktım, iddiayı sen kaybettin!” türünden basit ve sıradan ifadeler kullanmak yerine, neden “Görmediğin şeyi inkâr etme. Her şey senin malûmatında münhasır değildir.” [2] diyerek tartışmayı derinleştiriyor? Elbette burada Bediüzzaman ile Vali arasında felsefî bir münâzara yapılmış görülüyor. Bediüzzaman hakkalyakîn olarak Bâşid başında Temmuz ayında bulunan karı gözleriyle görmüş; ancak falsefî bir bakışı tercih eden Vali’nin görmeden Temmuz ayında Bâşid başında kar olmaz itirazına cevap verilmiş oluyor. Bir nevi hakîkat mesleğini temsil eden Bediüzzaman, felsefe mesleğinin Kur’ân’a tabi ve hizmetkâr olması gerektiği dersini vermiş oluyor.
Bediüzzaman’ın Başed’in zirvesinde talebe okuttuğu yıllarda Üstada ve talebelerine yakın köylerden süt, yoğurt ve ekmek gibi ihtiyaç maddelerini temin ederek ücret mukabilinde götüren Nezir Dönmez isimli “Yedisalkım Köyü” eşrafından olan zat “O yıllarda yirmi yaşlarında olduğunu ve Bediüzzaman’ı Başed başında zaman zaman ziyaret ederek, ona süt, yoğurt götürdüğünü beyan ediyor. Götürdüğü gıdaların karşılığını aldığını söyleyen Nezir Dönmez, burada, o yıllarda onbeş yirmi talebesiyle birlikte Başed de kurdukları çadırlarda kalarak ders verdiğini.”[3] anlatıyor. Ayrıca “Ah! Molla Said “ diyerek iç geçiren Nezir Dönmez “Ben o yıllarda on beş yaşlarındaydım, bizim köy ve diğer köylerden süt, yoğurt, ekmek gibi maddeleri alır Molla Said ve talebelerine götürürdüm. Karşılıksız hiçbir şey almazdı Molla Said. Başed’in tepesinde talebe okuturdu.”[4] Diyerek o günleri duygulu göz yaşlarıyla yâd ediyor.
Bâşid Başında Kurt Hadisesi
Bâşid Dağı bahsi gelmesi münâsebetiyle, acîb bir hâdiseyi nakletmeden geçemeyeceğiz. Şöyle ki: 1321-1904 senesinde Bediüzzaman Hazretleri Bâşid Dağı’nın başında bir taş üstünde akşam namazını eda ettikten sonra, yalnız başına oturuyormuş. Birden o dağın canavar bir kurdu yanına gelmiş ve ehlî bir hayvan gibi yanında beklemiş, durmuş.[5] Bediüzzaman’ın hayatında hayvanlarla ilgili hatıraları ve onlarla nasıl munis birer dost olduklarını Risale-i Nur satırları arasında okuruz. En vahşi bir hayvan olan kurdun dahi ehlî bir hayvan gibi zarar vermeden yanında beklemesi şayan-ı dikkat bir vaziyettir. Zaten Bediüzzaman da ilk İstanbul seyahati sonrası İstanbul’un karmakarışık vaziyetinden bunalarak tekrar Bâşid Yaylalar’ına gideceğini de şöyle ifade eder: “Bildiğime göre, edipler edepli olurlar. Edepsiz bazı gazeteleri naşir-i ağraz görüyorum. Eğer edep böyle ise ve efkâr-ı umûmî böyle karmakarışık olsa, şahit olunuz, böyle edebiyattan vazgeçtim. Bunda da dâhil değilim. Vatanımın yüksek dağlarında, yani Bâşid başındaki ecram ve elvah-ı âlemi(kâinat manzaralarını) gazetelere bedel mütalâa edeceğim.”[6]
Abdülbâkî Çimiç
DİPNOTLAR
[1] Abdurrahman, Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı, Necm-i İstikbal Mat., İstanbul 1335, s. 31; Tarihçe-i Hayat, s.79
[2] Abdurrahman, Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı, Necm-i İstikbal Mat., İstanbul 1335, s. 31; Tarihçe-i Hayat, s.79
[3] Bediüzzaman ve Van çalışması, Mustafa Öztürkçü
[4] Mustafa Öztürkçü, Nezir Dönmez Anlatıyor hatıraları
[5] Bu hadiseyi Bediüzzaman Hazretleri kendisi anlattığı için tafsilatını yazmamış. O kurt ile ne kadar beraber kaldığını bilemiyoruz, bu kurt hadisesinin başka bir şeklini Molla Hamid Efendi nakleder.(Mufassal Tarihçe-i Hayat, Cilt-1, s.126)
[6] Eski Said Dönemi Eserleri(Divan-ı Harb-i Örfi), 2013, s.147