Bediüzzaman’ın Kàmûs-u Okyânûs’u ezberlemesi

Bediüzzamân Hazretleri Kàmûs-u Okyânûs’u sin harfine kadar Tillo kasabasındaki Kubbe-i Hasiye’de

 hıfzına aldı.Siirt’in “Tillo kasabasındaki ‘Hasya’ nâm türbeye(Kubbe-i Hasiye) kapandı. Mezkûr türbede hârika olarak Kàmûs-u Okyânûs’u Bâbü’s-Sin’e kadar hıfz eyledi. (…) Yemek içindeki dâneleri kubbenin etrâfında bulunan karıncalara yedirerek kendisi ekmeklerini yemeğin suyuna batırarak kanâat ediyordu.”[1] Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı’nda da bu mânâda şu açıklamalar yer alır: “Bilahare Siirt’e bağlı Tillo kasabasına gitti. Meşhur bir türbeye kapandı. Orada, hârika olarak, Kàmûs-u Okyânûs’u Babü’s-Sin’e kadar hıfz etti. Ne fikre binaen Kâmûs’u hıfz ettiği sorulduğunda, “Kamus, her kelimenin kaç manaya geldiğini yazıyor. Ben de bunun aksine olarak, her manaya kaç kelime kullanıldığını gösterir bir kamus vücuda getirmek merakına düştüm,” cevabında bulundu.”[2]

Kàmûs-u Okyânûs eserinin tam ismi “El-Okyanusü’l-Basit Fî Tercemeti’l-Kâmûsü’l-Muhît”tir. 1328 yılında İran’da doğan Muhammed Mecdüddin Yakub Firûzâbâdî tarafından, “Kâmûsü’l-Muhît ve’l-Kabesü’l-Vâsitu’l-Câmi’ Limâ Zehebe min Lügati’l-Arab Şemâtît” ismiyle hazırlanmıştır. Arapça’dan Arapça’ya hazırlanmış bir sözlüktür ve kısaltılmış şekliyle Kâmûsü’l-Muhît olarak tanınmıştır. Eser önceleri 60 cilt olarak tasarlanmışsa da, dört cilt olarak yazılmış ve bilâhare iki cilt haline dönüştürülmüştür. Son haliyle eserde kırk bin kelime yer almaktadır. Bu sözlüğün başlıca özelliklerinden birisi iki ayrı tertiple hazırlanmış olmasıdır. Birinci tertipte kelimeler alfabetik olarak sıralanır. İkinci tertipte ise kelimeler son harfleri dikkate alınarak sıralamaya tabi tutulmuştur. Bu eserin Ahmet Asım (Mütercim Asım) ve Ahmed Lütfü tarafından yapılan iki ayrı tercümesi vardır. Mütercim Asım’ın tercümesi çok meşhurdur ve sonraki yıllarda bir çok defalar basılmıştır. Türkçe tercümeler, daha çok kısaltılmış olarak Kàmûs-u Okyânûs ismiyle şöhret bulmuştur. Mütercim Asım, Kâmûs’u Türkçeye tercüme çalışmalarını beş yılda tamamlamıştır. Tercüme esnasında müellifin diğer eserlerinden de faydalanmış; özellikle el-Basâir adındaki tefsirinden çok istifade etmiştir. Yeri geldiğinde ve ihtiyaç hâsıl olduğunda maddelere çeşitli bilgiler ilâve etmiştir. Ayrıca “Mütercim der ki…” ifadesiyle kendi düşüncelerini de eklemiş, her maddenin üzerinde titizlikle durmuş, bazen eserin yazarını, bazen da şerheden âlimi eleştirmiştir. Kelimelerin mânâlarını mümkün olduğunca sade bir dil ile aktarmıştır.

Kàmûs-u Okyânûs, Bediüzzaman Saîd Nursî’nin ilk eğitim yıllarında özel bir yere sahiptir. O dönemlerde Molla Saîd olarak anılan Saîd Nursî, 1892’de Tillo’ya geldiğinde kendisine mekân olarak “Kubbe-i Hasiye”yi seçmişti. İnzivâ ve cehrî zikir maksatları için inşâ edilen bu kubbede, Molla Saîd de inzivâya çekilmişti. Burada kaldığı yaklaşık beş aylık süre zarfında Kàmûs-u Okyânûs’taki maddeleri “Sin” harfine kadar ezberlemişti. Kendisine neden lügât ezberlediğini soranlara Molla Saîd şu cevabı vermişti:
“Kâmûs, her kelimenin kaç mânâya geldiğini yazıyor. Ben de bunun aksine olarak, her mânâya kaç kelime kullanıldığını gösterir bir Kâmûs vücuda getirmek merakına düştüm. Çalışmam bunun içindir.”[3]

Saîd Nursî’ye Bediüzzaman unvanını kazandıran ilmî altyapısı içinde Arap diline vukûfiyet derecesinin de önemli bir payı vardır. Arapçaya hâkimiyetinin temel sebeplerinden birisi olarak da zikredilen sözlük üzerindeki çalışmaları gösterilir. Nitekim Eski Saîd Döneminde telif ettiği hemen hemen bütün eserleri, medrese eğitim sisteminin bilim dili olan Arapça ile yazılmıştır. Birinci Dünya Savaşı esnasında cephede, yine Arapça olarak kaleme aldığı İşârât’ül-İ’câz isimli eseri, onun Kur’ân’ın nazmındaki i’cazı, Arap diline olan muhteşem vukûfiyetiyle ortaya koyduğu bir şaheserdir.[4]

“Kàmûs-u Okyânûs’u edebiyat, Arap Dili uzmanları ve ilâhiyat çevresi bilir. Ama avamın dikkatine Bediüzzaman Hazretleri sunmuştur. Molla Saîd’in Arapça’ya hâkimiyeti eşsizdir. Kendisine Bediüzzaman unvanını kazandıran müktesebatı içinde Arap diline vukûfiyet derecesinin de önemli bir payı vardır. Bediüzzaman Arap diline olan vukufiyetinin teşekkülünde Kubbe-i Hasiye’de ezberlemeye çalıştığı Kàmûs-u Okyânûs’un önemli bir payı vardır. Bediüzzaman alet ilmini ulviyata basamak kılmak yolundaki bir çaba göstermiştir.”[5]

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]


[1] Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı, Abdurrahman, 1335, s.17

[2] Târihçe-i Hayât,2013,s.66

[3] Târihçe-i Hayât,2013,s.66

[4] https://www.facebook.com/RisaLeyi.NurDan.VecizeleR/posts/712660495432393

[5] http://irfanmektebi.com/2009/02/01/kamus-u-okyanus/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir