“Kamer, nuru çekildikçe vücudunu kaybettiği gibi, nursuz çok küreler, mahlûklar, gözümüzün önünde olup göremiyoruz.”[1] Aynen öyle de, gözümüzün önünde bulunan Şems-i Kur’ân’nın nuru olan Risale-i Nur hakîkatlerinin de bazen nuru çekilir, gizlenir ve muhataplarına görünmez. Bunun elbette çok hikmetleri ve sebepleri vardır. Bediüzzaman Hazretleri de siyâset cazibesi ile bakılan bir mevzu neticesinde “Fakat heyecanlı tevillerim perde çekmişti; hakîkat gizlenmiş.”[2] ifadesini kullanır. Buradan anladığımız talebelerini ikaz etmek ve “Aman dikkat ediniz, siyaset cazibesi sizi aldatır, hakîkat bu sebeple perdelenir ve gizlenir.” dersidir. Siyaset cazibesine kapılanlar tarafgir oldukları siyaset cereyanının heyecanına kapılarak “heyecanlı teviller” yapabilir. Bu heyecanlı teviller hakîkati perdeler. Daha da önemlisi Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Siyaset ihlâsı kırar.”[3] kâidesine göre hakîkat gizlenir. Bazen “Nasıl olur da bu kadar açık ve net bir hakîkati göremiyorlar?” dediğimiz kör nokta burası olmalıdır.
Evet, Güneş doğduğu zaman yıldızlar gizlenir, kandiller söner! Artık yıldızlara ve kandillere gerek kalmaz. Güneş bütün haşmetiyle hararet, ziya ve ziyadaki elvân-ı seb’asıyla vazife-i külliyesini yapar. “Öyle de, Risale-i Nur şems-i Kur’âniyenin ziyâsındaki elvân-ı seb’ayı ve o güneşteki renk renk, çeşit çeşit yedi nûru birden âyinesinde temessül ettirir.”[4] İşte böyle bir hakîkat, birçok esbab mucibince nurunu çeker ve gizlenir.
Öncelikle şu nokta net olarak bilinmelidir ki, Risale-i Nur’daki hakîkatler bir mevhibe-i ilahiye olan sırlardır. Bu esrar, halis bir niyet ile dünyadan ve nefsânî hazlardan tam sıyrılmak vesilesiyle o feyizler gelebilir. Ancak hakîkatlerin derkine benlik, gurur, ucb ve enaniyet gibi kötü hasletler mani olur. Bu hasletler Risale-i Nur’dan istifade etmeye mani ve hakîkatin gizlenmesine sebep olan âmillerdir. Evet gurur ile, insan maddî ve mânevî kemalât ve mehasinden mahrum kalır. Eğer gurur saikasıyla Risale-i Nur hakîkatlerine tenezzül etmeyip, kendi kemalâtını kâfi ve yüksek gören insan nakıstır. Hâlbuki takva-yı hakîkî gurur ve enaniyet ile içtima etmiyor. Demek günahtan içtinap istifadeyi artırır.
Hakîkatten istifade edememenin ve hakîkatin gizlenmesine sebep olan amillerin birisi de şudur: “Azamet ve kibriya ve nihayetsizlik noktasında, ya gaflete veya masiyete veya maddiyata dalmak sebebiyle darlaşan akıllar, azametli mes’eleleri ihata edemediklerinden, bir gurur-u ilmî ile inkâra saparlar ve nefyederler.”[5] Büyük bir hakîkatten “gaflet, masiyet ve maddiyata dalarak” mahrum kalmak ne büyük bir kayıptır. Rabbim bizleri böyle bir kayıptan muhafaza etsin inşâallah.
Netice-i kelâm: “Evet, hakîkat ne kadar zayıfsa da, ölmez, suret gibi mahvolmaz. Hakîkat büyür, inkişaf eder, gittikçe genişlenir.”[6] Ne vakit Nurlara hücum edilse, Nurlar gizlenir. Evet, “Risale-i Nur gizlenir, fakat sönmez ve söndürülmez.”[7] Çünkü o, Nur-u İlahîdir sönmez ve söndürülmez. Zaten Bediüzzaman’ın en büyük gaye-i hayali de “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez mânevî bir güneş hükmünde olduğunu”[8] dünyaya ispat etmesi ve göstermesidir. “Pek yakında parlayacaktır âlemde Risale-i Nur, Sönmez, belki gizlenir, zira nûrun alâ nûr. Bir nur ki, bahr-i hakîkat ve mahz-ı hidâyettir o.”[9]
Abdülbâkî Çimiç
[1] Mektubat, s.21
[2] Emirdağ Lahikası-I, s.359
[3] Beyanat ve Tenvirleri, s.305
[4] Lemalar, s.636
[5] Şualar, s.176
[6] Sözler, s.864
[7] Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.205
[8] Tarihçe-i Hayat, s.81
[9] Lem’alar, s.657