Hz. İbrahim (as)’e Halilullah denir. Bu unvan Kur’ân’da şu ayete dayanır: “Allah İbrahim’i halil (dost) edindi.”[1]Demek ki Hz. İbrahim (as) Allah’ın dostu idi. Bu dostluk Hz. İbrahim (as)’e “Halilullah” unvanını kazandırdı. Bedîüzzamân Hazretleri de “Mesleğimizin haliliye olduğunu”[2] söyler. Aynı zamanda “mesleğimizin esası uhuvvettir.”[3] Haliliye ise, samimî dostluk ve kardeşliktir. Bu nedenledir ki haliliye mesleği, “uhuvvet ve dostluk mesleğidir”.
Haliliye mesleği, “Sahabe mesleğinin” de özelliklerini ve güzelliklerini taşır. Çünkü Bedîüzzamân Hazretleri, mesleğini bir cihette “Sahabe Mesleği”[4], diğer cihette ise; “Haliliye Mesleği[5]” olarak tavsif eder. “Evet, Risâle-i Nur’un mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkat olduğu cihetle, Hazret-i İbrahim(as)’in hususî meşrebi olan tefekkür ve şefkat noktasında tam tevafuk etmek ”[6] sırrı da “haliliye mesleğine” bakıyor olmalıdır.
Risâle-i Nur mesleği imana hizmet noktasında metod olarak elbette “Sahabe Mesleği”nin cilvesini taşır. Ancak imanda terakki ve tekâmül cihetinde ise mesleğinin dört esasından birisi olan tefekkür yönünden “Haliliye Mesleği”nin özeliklerini gösterir. Hz. İbrahim’i (as) Allah’a dost yapan ve “Halilullah” unvanını kazandıran sır; Hz. İbrahim (as)’in “Tefekkür” yolu ile Allah’ın birliğine ulaşmış ve tevhitte terakki etmiş olmasıdır. Hz. İbrahim(as)’in tefekkür mesleği hem Kur’ân’da, hem de kıssalarda anlatıla gelmiştir. O(as)’nun Hâlıkını kâinattan, güneşten, aydan ve yıldızlardan sorması Risâle-i Nur metoduyla da paralellik arz eder. Hele hele Bedîüzzamân Hazretleri’nin “İbrahim Aleyhisselâmdan sudûr ile, kâinatın zeval ve ölümünü ilân eden na’y-i ‘Lâ-uhûbbil afilin’(Batıp gidenleri sevmem.[7]) beni ağlattırdı.”[8] demesi Haliliye Mesleği’nden beşaretler taşımaktadır. Böylece tefekkür, hem Hazret-i İbrahim(as)’in hususî meşrebi, hem de Risâle-i Nur’un dört esasından birisidir. Şefkat de aynen öyledir.
Ayrıca Üstad Bedîüzzamân için müdakkik ve muhakkik bir talebesi olan Halil İbrahim’in bir mektubunda şöyle manidâr bir tespiti vardır: “Ey Halil-ür Rahman ve ey İbrahim-üz Zaman Sellemehullahü-l Mennan! Maden-i mayeniz ve secaya-yı âliyeniz(yüksek ahlâkî değerleriniz) olan tefekkür, hıllet, tevazu’, şefkat, sehavet, kemal-i ubudiyet ve marifet-i ulûhiyet ve mekarim-i ahlâk(güzel ahlâk) gibi birçok hasail-i hamide-i âliyenizle(övülmeye lâyık yüksek hasletlerinizle) Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm ile müteşabihat-ı mâneviyeniz(mânevî benzerliğiniz) hissediliyor.”[9] Bu cihetle de Üstadın “Haliliye Mesleğinde” Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm ile “tefekkür, hıllet, tevazu’, şefkat, sehavet, kemal-i ubudiyet ve marifet-i ulûhiyet ve mekarim-i ahlâk” yönüyle de mânevî benzerlikleri hissediliyor.
Şimdi de Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm olan ulü-l azm Peygamberân-ı İ’zâm’la Bedîüzzamân Hazretleri’nin ve Risâle-i Nur’un münasebet ve mânevî benzeyişine (müşabehet-i mâneviyelerine) talebesi Halil İbrahim’in tefekkürleri ile bakalım.
“Ve Biz beyt’i (Kâbe’yi) insanlar için sevap (kazanılan) ve emin olan (bir yer) kılmıştık. Ve siz, İbrâhîm’in makamından bir namaz yeri ittihaz edinin. Ve Biz, İbrâhîm (a.s)’a ve İsmail (a.s)’a: “Tavaf edenler, âkifler (ibadet için kalanlar), rükû ve secde edenler için Beytim’i temiz tutsunlar.” diye ahdettik.”[10] “Ve İbrâhîm: “Rabbim burayı emin (güvenli) bir belde kıl. Onun halkından Allah’a ve yevmil âhire îmân edenleri semerelerinden (çeşitli ürün ve meyvelerden) rızıklandır.” dediği zaman (Allah) şöyle buyurdu: “Kâfir olan kimseyi biraz metalandırırım (geçindiririm) ve sonra onu ateşin azabına maruz bırakırım, orası ne kötü bir varış yeridir.”[11] âyet beyanında işaret buyurulan beytin mana-yı remzîsi Risâle-i Nur ile münasebet-i maneviyesi de hissediliyor. Zira bir Kâ’be-i Ulya olan Risâle-i Nur’a dehalet edenler, dünyevî ve uhrevî her nevi ateşlerin itfası ve hastalıklar şifası ve emn-i imanla müşerref safası ve maddî ve manevî rızıklarında vüs’at ve kuvası gibi daha birçok hakaik ve gavamıza erişemediğim mânâları makam-ı İbrahim olan Musalla’dan “İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.”[12] sayha-i nuraniyesini aktar-ı arza nida etmektedir. İbrahim Aleyhisselâm’ı Nemrud bir defa ateşe attı. İmdad-ı “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik(selametli) ol” dedik”[13] emr-i celilini imtisalen ateşi gülzar oldu. Siz muhterem Üstad-ı Yektamız ise, dokuz defa zehir ateşine atıldı. Lillahilhamd hârika bir surette “Ey ateş! Serin ve selametli ol” dedik”[14] emr-i Sübhanîsi imdada yetişti. İbrahim Aleyhisselâm’ın gülzarı misillü, Risâle-i Nur daha ziyade güller açtı ve o gülistande nice nice bülbüller coştu. Madem ki o ulü-l azm Peygamberan-ı İzam’la münasebet ve müşabehet-i mâneviyeniz var. Ben size kurban olayım. Kurban olmağa nefsim de razı oldu.”[15]
Abdülbâkî Çimiç
[1] Nisa, 4/125
[2] Lem’alar,2013,s.395
[3] Lem’alar,2013,s.395
[4] Emirdağ Lahikası-I,2013,s.130
[5] Lem’alar,2013,s.395
[6] Şualar, s.623
[7] En’am Suresi: 76
[8] Sözler,2013,s.344
[9] Gayr-ı Münteşir, EmirdağLahikası-1 Mektupları [Halil İbrahim’in metubu]
[10] Bakara Suresi,125
[11] Bakara Suresi,126
[12] Hac Suresi,26
[13] Enbiya suresi,69
[14] Enbiya suresi,69
[15] Gayr-ı Münteşir, EmirdağLahikası-1 Mektupları [Halil İbrahim’in metubu]