Hakperest Olmak

Hakperest Olmak

Hakperest; Doğruluktan ayrılmayan, doğruluğu ciddi ve samimi seven kişidir. Hakka iman eden ve hak üzere amil olandır. Hakperest kişi, doğruluk ve haktan taviz vermez, doğruluktan ayrılmaz, hak ve hakîkati ciddî mânâda sever. Hakperest olan, hak ve bâtılı birbirinden tefrik eder. Fıtraten hakka taraftardır ve hakka hizmet etmekten zevk ve şevk alır.

Ey Hakka hizmet dâvâ edip hakperest olamayan nefs-i pürheves! İstediklerinizi dayatsanız bile hak daima galip gelir! Çünkü “el-hakku ya’lû” haktır.”[1] Demek, hakîkat tahavvül etmez; hakîkat haktır. “Hak daima üstün gelir; hakka galebe edilmez.”[2] “Evet, hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlîdir, hiçbir hatıra feda edilmemek gerektir.”[3] Öyleyse biz de Bediüzzaman Hazretleri gibi her hâl ve zeminde “Hakkın hatırını kırmayacağız, hakîkati söyleyeceğiz.” Ayrıca “Ben taşımı sabıka atıyorum. Bazılarının hatırı kırılsa da mazur tutulsun. Yalnız hakkın hatırı kırılmasın. Zira, milletin hatırı, onların hatırından daha âlî, daha galîdir.”[4] Hem de “Hakka hizmet, büyük ve ağır bir defineyi taşımak ve muhafaza etmek gibidir.”[5] Cenâb-ı Hak rahmet ve inâyetiyle ehl-i hakka taraftardır. Bu hakîkate binâen hak ve hakîkat cazibedar ve güzeldir. Ehl-i hak, hak ve hakîkate fıtraten müştak ve müşevviktir. Ehl-i hak, tarihlerin şahadetiyle en mükerrem beşer içindeki en müşerref vaziyettedir.

Adalet ve hakka karşı inat edip kanaat etmeyenleri  “hak, hakkın kuvvetiyle burunlarını kırıp ikna ettirecektir.”[6]inşâalah! “Cüz’iyatın küllîye nispeti bir olduğu gibi, hakkın dahi mizanı adalete karşı aynı nispettir. O nokta-i nazardan hakkın küçüğü büyüğü olamaz.”[7] Müzahemetsiz olan hakkın hizmetinin yerini zapteden meylü’t-tefevvuk(üstün gelme arzusu) istibdadı yerine “Allah için olunuz.” hakîkatini o düşmana göndermeliyiz.

Hakperest olanlar bedeli ölüm de olsa neticede kazanan onlar olur. Hak, yalandan ve hileden müstağnidir. Hakperest olanlar da yalana ve hileye tenezzül etmezler. Hakperest olan zâtın bakışı ve herşeyi inceden inceye tetkik eden basîreti, hakîkati hayale karıştırmak veya benzetmekten yüce, dakik ve parlaktır; hak olan mesleği ise, insanları aldatmak veya yanıltmaktan müstağni, münezzeh ve yücedir.

Evet…Evet…Evet… Hak aldanmaz ve aldatmaz! “Zira hakîkat-bîn göz aldanmaz, hakperest kalb aldatmaz.”[8] ”Hakperestlik hissi, hüsn-i mücerret aşkı(sadece güzelliğin kendisine duyulan aşk), cemalperestlik zevki, hakîkatperestlik şevki verir. Hem de aldatmaz.”[9]

“Yahu hakperest, hakîkat-bîn ol! Hakîkat-bîn göz, keskindir, hiç aldanmaz. Hakperest bir kalp, yüksektir; hiç aldatmaz. Şeriattır mizanı, Kur’ân’dır müstenedi(istinad noktası).”[10]

Görüldüğü üzere hakperest olan kişi hakkın hatırını umum hatırlardan üstün tutar. Hakkın yüceliğine ve er geç hakkın galibiyetine inanır.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri İhlâs Risalesi’nde hakperest kişilerin çok mühim mümeyyiz sıfatları için şu tespitleri aktarmıştır: “Fenn-i adab ve ilm-i münâzaranın üleması mabeynindeki hakperestlik ve insaf düsturu olan şu: “Eğer bir mes’elenin münazarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse; ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır.” Hem zarar eder. Çünki: Haklı çıktığı vakit o münâzarada bilmediği bir şeyi öğrenmiyor; belki gurur ihtimali ile zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa; zararsız, bilmediği bir mes’eleyi öğrenip, menfaattar olur; nefsin gururundan kurtulur. Demek insaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse, yine rıza ile kabul edip, taraftar çıkar; memnun olur.”[11]

Bediüzzaman Hazretleri Gayr-ı Münteşir Barla Mektupları’nda İhlâs Risalesi’ndeki hak ve hakperestlik ile ilgili meseleye şöyle bir izah getirmiştir: “Ehli Hak, yalnız hak için bahse girişmeli. Hak için bahse girişen izhâr-ı fazl etmez. Yalnız Hakkı arar. Hak hangi tarafta olursa olsun, kemâl-ı şevk ile alır. Hatta hak, hasım tarafında olsa, hâlis bir hakperest daha ziyâde sever. Çünkü, istifade eder. Eğer hak onun sözünde olsa, bir istifadesi olmaz. Gurura girmek de ihtimali var. Fakat hasmın elinden çıksa, hem istifade eder. Hem teslimiyyetle hakka inkiyadını gösterir. Bir fazilet dahi kazanır. Hakîkat böyle iken, maatteessüf ehl-i hakda ve ulemâda hakperestlik nâmı altında, nefis perestlik işe çok karışıyor. En mühim ve kudsî bir mes’eleyi, satranç oyunu gibi izhar-ı fazl yolunda ve müzakere-i ilmiyeyi, münakaşa derecesine çıkarılıp, onunla oynuyorlar. Her iki taraf kendini haklı zanneder. Her iki taraf, mâdem münakaşa sûretini alıyor, haksızdırlar. Zaten kemmiyeten az olan ehl-i dalâlet, kesretli olan ehl-i hakkın şu hâlinden istifade ederek, mağlup edip, perîşan ediyorlar. Hem münakaşacı iki kısım, o mes’elede hakkı göremezler. Çünkü: Nazar-ı insaf ile bakılmadığı için, tenkid nazarı hasmının yalnız çürük taraflarını ve taraftarlık cihetiyle kendi nefsinin yalnız iyilik tarafını görür, iyiliklerini onun çürükleriyle müvazene eder. Elbette bu nazar hakkı göremez, görsede tanımaz.”[12]

Abdülbâkî Çimiç

[email protected]

[1] Sözler(Lemaat),2013,s.1182

[2] Eski Said Dönemi Eserleri(Divan-ı Harb-i Örfi),2013,s.145

[3] Eski Said Dönemi Eserleri(Münâzarât),2013,s.231

[4] Eski Said Dönemi Eserleri(Münâzarât),2013,s.266

[5] Lem’alar,2016, s.387

[6] Eski Said Dönemi Eserleri(Münâzarât),2013,s.247

[7] Eski Said Dönemi Eserleri(Sünuhat),2013,s.469

[8] Eski Said Dönemi Eserleri(Hakikat Çekirdekleri),2013,s.633

[9] Eski Said Dönemi Eserleri(Hakikat Çekirdekleri),2013,s.728

[10]Eski Said Dönemi Eserleri(Lemaat),2013,s.783

[11] Lem’alar,2013,s.387

[12] Gayr-ı Münteşir Barla Mektupları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir