Demokratlar nerede?
Risale-i Nur’da Yirmi Dokuzuncu Söz’de şöyle bir hakîkat yer alır: “Evet, hakîkat ne kadar zayıfsa da, ölmez, suret gibi mahvolmaz. Belki teşahhuslarda, suretlerde seyrüsefer eder. Hakîkat büyür, inkişaf eder, gittikçe genişlenir. Kışır ve suret ise eskileşir, inceleşir, parçalanır; sabit ve büyümüş hakîkatin kametine yakışmak için, daha güzel olarak tazeleşir. Ziyâde ve noksan noktasında, hakîkat ile suret mâkûsen mütenasiptirler. Yani suret kalınlaştıkça hakîkat inceleşir. Suret inceleştikce, hakîkat o nisbette kuvvet bulur.”1
Görüldüğü üzere yukarıda bahsedilen meselede hakîkatin mâhiyeti, tahakkuku ve neşv-ü neması izah edilmektedir. Bizce bir mesele Risale-i Nur’da yer almış ve izah edilmiş ise o hak ve hakîkattir. Çünkü Risale-i Nur hakîkat mesleğidir. Serapa ilimdir. Bu cihetten baktığımızda elbette Demokratlık ve Demokratlar meselesi de Risale-i Nur’da yerini almış ve izahları yapılmış bir mevzudur. Öyleyse Demokratlık ve Demokratlar meselesine de hakîkat nazarı ile bakmamız gerekiyor ve öyledir. Bizler Risale-i Nur’da Bediüzzaman Hazretleri’nin Demokratlara yapmış olduğu tahşidatı bir hak ve hakîkat olarak görüyoruz. Onlara tevdi edilen “istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile”2 olmaları vazifelerine de ahirzamanda icra edilecek olan bir hakîkat olarak bakıyoruz. Bu cihetten Demokratlara tevdi edilen vazifelerin “Hakîkat ne kadar zayıfsa da, ölmez, sûret gibi mahvolmaz” sırrınca tahakkuk edeceğine inanıyoruz. Başka teşahhuslarda, suretlerde seyrüsefer eden bu hakîkatin tekrar büyüyüp inkişaf edeceğine ve gittikçe genişleneceğine kaniyiz. Demokratlık hakîkatinin zahiri kışır ve suret içerisinde müstetir olduğuna, bu kışır ve suretin inceldikçe parçalanıp içindeki dane-i hakîkate inkılâp edeceğine inanıyoruz. Böylece Demokratların ve Demokratlığın; sabit ve büyümüş hakîkatin kametine yakışmak için, daha güzel olarak tazeleneceğini rahmet-i İlâhiyeden bekliyoruz.
Çünkü nasıl ki “Çekirge gibi bir âfat, bir mevsimde pek çok kesretle bulunur. Mevsim değiştikçe, memleketi fesâda veren kesretli o tâifelerin hakîkatleri, mahdut bazı fertlerde saklanıyor. Yine zamanı geldikçe, emr-i İlâhî ile, o mahdût fertlerden gâyet kesretli aynı fesâd yine başlar. Güya onların hakîkat-i milliyetleri inceliyor, kopmuyor; yine mevsimi geldikçe zuhûr ediyor.”3 Öyleyse bu âdetullah ve sünnetullah kânununa binâen Demokratların da hakîkat-i milliyetleri incelse de, kopmuyor; yine mevsimi geldikçe tekrar fıtrî zemininde zuhûr edeceği; zamanı geldikçe, emr-i İlâhî ile zahiren az da olsalar, o mahdût fertlerden gâyet kesretli Demokratlar taifesinin zuhur edeceğini bekliyoruz. Çünkü Bediüzzaman Hazretleri de otuz beş sene onların tekrar dirilmesini ve zuhurunu beklemiş. “Ahrar Fırkası yine otuz beş sene sonra dirildi, yine uyandı.”4 demiştir. Demek ki eski tahrîbatı tâmirâta başlayan hakikî vatanperverler olan Demokrat namında hamiyetli Ahrarlar, yani hürriyetperverler5 otuz beş sene yok olmamışlar. Hakîkat perdesi ve sureti altında lübbü muhafaza edip kuvvet kazanarak kışır ve suretleri eskileşip, incelmiş ve parçalanarak tekrar otuz beş sene sonra Demokratlar olarak dirilmişlerdir. Böylece vazife başına geçerek Bediüzzaman Hazretleri’nin ve talebelerinin duâsını, kuvve-i mâneviyesini, nokta-i istinadını ve desteğini almışlardır. Bediüzzaman Hazretleri geçen otuz beş sene içerisinde hiçbir hesap ve kitap içerisine girmeden, çok heyecanlı vaziyet-i siyâsiye hareketlerine alâka peyda etmemiş ve tekrar siyasetin fıtrî zemininde Ahrarların dirilme zamanını beklemiştir. Bu süre içerisinde hiçbir tereddüd göstermemiş ve ümitsizliğe de kapılmamıştır.
Bilindiği üzere “Çok ehemmiyetsiz bir çekirdekten koca dağ gibi bir ağacı halk etmek kudret-i İlâhiyenin şe’nindendir ve âdetidir ve azametine delildir.”6 “Kudret-i ezeliyenin te’sirinde, tasnîinde külfet yoktur. Evet, bir incir çekirdeğinden koca bir incir ağacını ve ince bir sapla koca bir kavunu bağlayıp çıkaran kudrete hiçbir şey ağır gelmez.”7 Hem “Nasıl ki bir çam ağacının buğday tanesi kadar bir çekirdeği, koca çam ağacına bir mebde’ oluyor; kudret-i İlâhî o acip ağacı o çekirdekten halk ediyor”8 ise; şimdiki zahiri teşahhuslarda, suretlerde seyrüsefer eden Demokratları da tekrar diriltir. Rahmet-i İlâhiye, o hürriyet çekirdeğini neşv-ü nema buldurarak içtimâî ve siyâsî hayatın zemininde izhar ettirir. Çünkü “Kudret-i ezeliyenin te’sirinde, tasnîinde külfet yoktur.” Mukadder olan ve Risale-i Nur’da tasrih edilen bu hakîkat hayat sahnesine Kudret-i Ezeliye ile kolayca çıkarılır inşâallah.
Risale-i Nur Talebeleri, Risale-i Nur’dan almış oldukları ders-i hakîkate istinâden ve ittibâen, sırr-ı teslimiyet ile dünyevî ve uhrevî neticelere hizmetlerini bina etmeden; sırf sırr-ı ihlâs gereği rıza-ı İlâhi ile vazifelerini yaparlar. Çünkü sırr-ı ihlâs, hiçbir dünyevî menfâati ve neticeyi niyet etmemektir. İçtimâî ve siyâsî hesaplara ve neticelere hizmetleri bina etmemektir. Sırf ön şartsız Risale-i Nur’dan aldıkları hakîkat dersleri ile karşılık beklemeden rıza-i İlâhî ile yerine getirmeye çalışmaktır.
Bizler insancasına ve Müslümancasına yaşamak için; hürriyet-i şer’iyye zemininde, imânın bizlere bahşettiği hürriyetten hakkıyla istifade edebilmek için, meşrû ve fıtrî zeminlerde istikbalin ve insanlığın ortak hayat prensipleri noktasında Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsinin önemli bir vazifesini ifa edecek olan ve bir hayat programı olarak insanlığın hizmetine sunacak Demokratlığı, bu ortamı demokratik zeminlerde temin edecek olan Demokratları tekrar dirilerek hayat sahnesinde görmeyi rahmet-i İlâhiyeden bekliyor ve ümîd ediyoruz.
Abdülbâkî Çimiç
Dipnotlar:
1- Sözler, s: 864.
2- Emirdağ Lâhikası-II, s: 520.
3- Sözler, s: 553.
4- Beyanat ve Tenvirler-s: 201, 202.
5- Emirdağ Lâhikası-II, s: 520.
6- Emirdağ Lâhikası-I, s: 132.
7- Mesnevî-i Nuriye, s: 150.
8- Emirdağ Lâhikası-II, s: 607.