Bediüzzaman: İ’dâmlarına beş para vermedim!
Dört Kumandandan Dört İ’dâm Kararı
Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatı ilginç hâtıralarla ve kahramanlıklarla doludur. Özellikle dikkatimizi çeken O’nun da kendi ifadeleri ile dört büyük kumandanlara baş eğmeyişi enteresandır. Bu kumandanlar ile ilgili önceki yazılarımızda gerekli tetkîkatları yapıp, isimleri paylaşmıştık.
Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatında ehemmiyetli rol oynayan kumandanların ittifak ettikleri ortak nokta dördünün de O’nun hayatını sona erdirme girişimi olarak görülen i’dâm kararı vermeleridir. Ancak bu dört kumandan da Bediüzzaman Hazretleri’ne ilişemez ve verdikleri i’dâm kararlarını infaz edemezler.
İlk i’dâm kararını veren kumandan ise 31 Mart hâdisesinde Hareket Ordusunun Başkumandanı Mahmud Şevket Paşa’dır. Bilindiği gibi Bediüzzaman Hazretleri, 31 Mart hâdisesi sonrasında irtica ithamı ile tutuklanmış, Hareket Ordusunca i’dâmla yargılanmıştır. Bediüzzaman Hazretleri’ni Divan-ı Harb-i Örfi’de i’dâmla yargılanmasına sevk eden Mahmud Şevket Paşa’dır. Sonra Hurşid Paşa başkanlığındaki Birinci Divan-ı Harbe sevk edilir[3]ve mahkeme sonunda beraat eder.
Sonra Kostroma’da esârette ayağa kalkmadığı Rus Kafkas Orduları Komutanı Grandük Nikolay Nikolayeviç Romanov verdi i’dâm kararını. Nikolay Nikolayeviç’e ayağa kalkmama hâdise şöyle vukû’ bulur: Rus Kafkas Orduları Komutanı bir gün Bediüzzaman’ın da içinde bulunduğu esir kampını teftişe gelir. Herkes ayağa kalkar, ancak Bediüzzaman ayağa kalkmaz. Bu hâli kendisine hakaret kabul eden Nikolay Nikolayeviç’e Bedîüzzaman: “Hakaret etmedim. Ben bir Müslüman âlimiyim. İmânlı bir kimse, Cenab-ı Hakk’ı tanımayan bir adamdan üstündür. Binaenaleyh ben sana kıyam etmem, der. Bunun üzerine Bedîüzzaman divân-ı harbe verilir. Birkaç zabit arkadaşı, hemen özür dileyerek vahîm neticenin önlenmesine çalışmasını istirhâm ederler. Fakat Bedîüzzaman: “Bunların i’dâm kararı, benim ebedî âleme seyahat etmem için bir pasaport hükmündedir, deyip kemâl-i izzet ve şecâatle hiç ehemmiyet vermez. Nihayet i’dâmına karar verilir. Hüküm infaz edileceği vakit, namaz kılmak için müsâade ister; vazîfe-i dîniyesini îfâdan sonra, atılacak kurşunlara göğsünü gereceğini beyan eder. Tam bu esnada, namazını eda ederken, Rus kumandanı gelerek, Bedîüzzaman’dan özür dileyip: “O hareketinizin, mukaddesatınıza olan bağlılıktan ileri geldiğine kanâat getirdim, rica ederim, beni affediniz.” diyerek verilen i’dâm hükmünü geri aldırır.[1]Bir başka mektupta ise Rus Kumandanına karşı ayağa kalkmayışı söyle anlatılır: ”Ben müslüman âlimiyim. Kalbimde îmân vardır. Kendisinde îmân olan bir şahıs, îmânı olmayan şahıstan efdaldir. Ben ona kıyam etseydim, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyam etmedim.[2]” dediği nakledilir.
Üçüncü i’dâm kararını veren kumandan ise İstanbul’un eski Harb-i Umûmîdeki istilâsındaki Hareket-i Milliye sırasında İstanbul’u istilâ eden dehşetli ecnebî kumandanı General George Milne’dir. Bediüzzaman Hazretleri’nin “İstanbul’da en büyük ve en ehemmiyetli ve te’sirli hizmet-i vataniye ve milliyesinden birisi de Hutuvât-ı Sitte adlı eseriyle gaddâr zalimlerin yüzlerine tükürüp, izzet-i dinîyeyi ve şeref-i İslâmiyeyi muhâfaza etmesidir. Hutuvât-ı Sitte’yi neşrettiği zaman İngiliz Başkumandanına bu eser gösterilir ve Bediüzzaman’ın bütün kuvvetiyle aleyhte bulunduğu kendisine ihbâr edilir. O cebbâr kumandan, i’dâm kararıyla vücudunu ortadan kaldırmak istediyse de, fakat kendisine, Bediüzzaman i’dâm edilirse bütün Şarkî Anadolu İngiliz’e ebediyen adâvet edeceği ve aşiretler her ne pahasına olursa olsun isyan edecekleri söylenmesi üzerine birşey yapamaz.[4]Bu mes’eleye Bediüzzaman Hazretleri bir mektubunda şöyle temas ediyor: “Otuz sene evvel Dâr-ül Hikmette a’za iken, bir gün arkadaşımızdan ve Dâr-ül Hikmet a’zasından Seyyid Sa’deddin Paşa dedi ki: “Kat’î bir vasıta ile haber aldım; kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi, senin bir eserini okumuş. Demişler ki: Bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi yani zındıkayı, (dinsizliği) bu millete kabul ettiremiyeceğiz. Bunun vücudunu kaldırmalıyız.” diye senin i’dâmına hükmetmişler. Kendini muhafaza et.” Ben de “Tevekkeltü Alallah, ecel birdir, tegayyür etmez” dedim.”[5]
Son i’dâm kararları da Eskişehir, Denizli ve Afyon mahkemelerine i’dâmla sevk edilmesidir. Özellikle Afyon hapsine Bediüzzaman Hazretleri kesin i’dâm edilmek üzere sevk edilir. Bediüzzaman Hazretleri Barla’da 8 yıla yakın kalmıştır. Isparta’da ise kısa bir süre kaldıktan sonra talebeleriyle birlikte tutuklu yargılanmak üzere Eskişehir’e götürülür. Eskişehir Mahkemesi’nde “i’dâmla yargılanır ve beraat eder.”[6]
Denizli mahkemesinde de Üstâd Hazretleri i’dâmla yargılanmıştır. Şöyleki; “Bediüzzaman Saîd Nursî Hazretleri’ni hapishanede zehirliyorlar; ölüm tehlikesi geçiriyor. Cenab-ı Hakkın inâyetiyle kurtuluyorsa da, tarihte hiçbir kimseye yapılmayan zulüm, işkence ve ihanetlere mâruz bırakılıyor. Bediüzzaman, gizli dinsiz münafıkların tahrikâtıyla girdiği bütün mahkemelerde olduğu gibi, bu i’dâm plânıyla verildiği mahkemede de hak ve hakikati, pervasızca ve ölümü hiçe sayarak haykırıyor.[7]Ayrıca Bediüzzaman’ın talebelerinden Hafız Mustafa, 1943 Denizli mahkemesinde i’dâm ile yargılanan masum ve mazlum Bediüzzaman Said Nursi ve talebelerine sahip çıkmış, onlara kahramanca kol kanat germiş ve hâkimlerle iyi münasebetler kurarak Denizli Mahkemesinin beraatla neticelenmesine vesile olanlardan olmuştur.[8]
Afyon mahkemesini tertib ve iftiralarla açtıran gizli dinsizler, Bedîüzzaman’ı i’dâm etmek plânını çevirmişlerdir. Bu fevkalâde ehemmiyeti haiz büyük müdâfa’ât, böyle imhacı zalim dinsizlere karşı onun ölümü hiçe sayarak haykırdığı hakîkatlerdir. Neticede, Temyiz Mahkemesi mahkûmiyet kararını nakzetti. Ve aynı mahkeme iki defa Bedîüzzaman’a beraet verdi. Nihayet bütün Risâle-i Nur Külliyatı ve beşyüze yakın mektublar bilâ-kayd u şart Bedîüzzaman’a iade edildi.[9]Bediüzzaman Hazretleri kendisi için verilen i’dâm kararlarını savunmalarla bertaraf eder. O, “i’damlarına beş para vermediğimizi anladılar.”[10]der. Verilen cezalar için “Hem hiçbir hükûmet, iki cezayı birden vermez. Bir katili, ya hapse atar veyahud i’dâm eder. Hem hapisle ceza, hem i’dâmla ceza bir yerde vermek, hiçbir usûlde yoktur!”[11]diye i’dâmla da yargılandığını bildirir.
Bediüzzaman Hazretleri “Ne yaparsanız yapınız, benim son sözüm “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.”[12]olarak sizin beni i’dâm ve ağır ceza ile zulmen mahkûm etmenize mukàbil derim: Ben, Risâle-i Nurun keşf-i kat’îsiyle, i’dâm olmuyorum, belki terhis edilip Nur ve saâdet âlemine gidiyorum. Ve sizi, ey gizli düşmanlarımız ve dalâlet hesabına bizi ezen bedbahtlar, i’dâm-ı ebedî ile ve daimî haps-i münferitle mahkûm bildiğimden ve gördüğümden, tamamıyla intikamımı sizden alarak kemâl-i rahat-ı kalble teslim-i ruh etmeye hazırım, onlara demiştim.”[13]der.
Bir sonraki yazımızda ise inşâallah Bediüzzaman Hazretleri’nin kader-i ilâhi cihetinde i’dâmına engel olan hikmetler neler olabilir paylaşmak dileğiyle…
Abdülbâkî ÇİMİÇ
[1]Tarihçe-i Hayat, s:115
[2]Şualar, s: 524
[4]Tarihçe-i Hayat,1.Kısım, İlk Hayatı,s: 138
[5]Emirdağ Lahikası–1, s:193
[6]Aktüel Dergisi, Dersim isyanı ve yapılan zulme şahitlik eden iki nur talebesinin hatıralarını, Tuncay Opçin’in haberi.
[7]Tarihçe-i Hayat, s:613
[8]Risale-i Nur Külliyatı, Şahıs İndeksi,Hâfız Mustafa Kocakaya (M.Sekan’ın hazırladığı Külliyat)
[9]Tarihçe-i Hayat, s:556
[10]Emirdağ Lahikası–1, s: 244
[11]Mektubat, s:431
[12]Âl-i İmrân Sûresi, 3:173
[13]Şualar, s:364