Ye’cüc ve Me’cüc hâdisatı kıyamet alâmetlerinden olup “fitne, fesâd, anarşi, terör ve zulüm” olarak telâkki edilmiştir. Dünyanın sonuna doğru terör ve anarşi olayları insanlık gündemini meşgul edecek derecede hızlanmış ve beşeriyeti zîr-ü zeber etmektedir.
Ye’cüc ve Me’cüc tâifesi tek bir milletin içinden çıkacak olan bir ifsâd tâifesi olmayıp, bütün insanlık tâifesi içerisinden zuhur edecek olan ve insanlığa musallat olup, dünyayı fesâda verecek bir müfsîd tâife topluluğu olarak ta’rif edilebilir. Esâsında bu müfsîd tâifenin zuhuruna en müessir sebep âhirzamânın dinsizlik cereyanlarıdır.
Ye’cüc ve Me’cüc konusu Kur’ân’da iki âyette geçmektedir. Enbiya Sûresi’ndeki âyette Ye’cüc ve Me’cüc ile ilgili geçen bahis şöyledir: “Nihayet, Ye’cüc ile Me’cüc’ün önündeki sed açıldığında, her tepeden saldırmağa başlarlar.” 1 Ye’cüc ve Me’cüc’ün çıkması âyette kıyamet alâmeti olarak zikredilmektedir. “Hak vaad olan kıyamet yaklaşıp da alâmetler belirdiğinde, inkâr edenlerin gözleri donakaldı.” 2 Kehf Sûresi’de ise “Onlar: ‘Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc yeryüzünde fitne çıkaran kimselerdir. Sana bir vergi versek, onlarla bizim aramızda bir set yapar mısın?’ dediler.” 3
Vaktaki Ye’cüc ve Me’cüc’ün etrafındaki sed açılır. Onlar her tepe ve yüksek mahalli sür’atle aşarlar. Lisân-ı Kur’ân’da Ye’cüc ve Me’cüc ünvanıyla yâd edilen ve tarihin muhtelif devirlerinde beşeriyeti alt üst etmiş olan yağmacı ve çapulcu sürülerinden mürekkep bir insan selinin âhirzamanda emsâli görülmemiş bir vahşet ve dehşetle yeniden insanlık üzerine saldıracakları âyet-i kerimenin delâletinden ve ehâdis-i şerifenin rivayetinden anlaşılmaktadır.
Allah, din ve mukaddesat tanımayan; Allah, ahlâk, insâniyet, mânevîyat düşmanı olan bu cereyan hakkında bazı hadîslerde “hamra” yani kızıl cereyanı tâbiri kullanılmıştır. Her nev’î insânî kıymetleri ve insan haysiyet ve hürriyetlerini ve her nev’î iffet ve ahlâk-ı milliyetlerini red ve inkâr eden ve insanlığı her nev’î necâb-ı ahlâkiye ve insânî kıymetlerden soyarak mide ve şehvetinden başka bir şey düşünmez bir hayvan sürüsü haline getiren bu mel’un cereyanın âyet-i kerimede beyanı gâyet dikkat çekicidir. Dünyayı istilâ ve insanlığı esir etmek için mütemâdiyen hazırlanmaktadırlar. Ancak bu müthiş tufânı, hadîslerin rivâyetine göre Hz. İsa Aleyhisselâmın ruhâniyetini temsil eden Hıristiyanlık âlemi ile âlem-i İslâm birleşerek bertaraf ve imha eyleyeceklerdir.4
Ye’cüc ve Me’cüc mevzûsu Ris’âle-i Nûr Külliyatı’nda da epey yer almış bir konudur. Demek ki önemine binâen Bedîüzzamân Hazretleri gerekli izâhatlarda bulunmuş. Özellikle her asırda zuhûr eden fitne ve fesâd cereyanlarına dikkat çekilmiş olup, âhirzamân asrında da Ye’cüc ve Me’cüc tâifelerinin komiteler şeklinde beşeriyete zarar vereceği ve anarşistlik cereyanları ile ifsâdât yapacağı belirtilmektedir.
Bedîüzzamân Hazretleri “Bir Müslüman İslâmiyet dairesinden çıksa, mürted ve anarşist olur, hayat-ı içtimâiyeye zehir hükmüne geçer. Çünkü anarşi hiçbir hakkı tanımaz, insaniyet seciyelerini canavar hayvanların seciyesine çevirir. Âhirzamânda gelecek Ye’cüc ve Me’cücün komitesi, anarşistler olduğuna Kur’ân işaret ediyor.” 5 diyerek önemli bir noktanın izâhını da yapmıştır.
Bedîüzzamân Hazretleri Risâle-i Nûr Külliyatı eserlerinin müteferrik kısımlarında Ye’cüc ve Me’cüc konusunda şöyle açıklamalar yapmıştır: “Alâmet-i kıyametten olan Ye’cüc ve Me’cüc’e ve Sedde dâir bir risâlede bir derece tafsîlen yazdığımdan, ona havale edip şurada yalnız şunu deriz ki: Eskiden Mançur, Moğol ünvânıyla içtimâât-ı beşeriyeyi zîrüzeber eden tâifeler ve Sedd-i Çinînin (Çin Seddi’nin) yapılmasına sebebiyet verenler, kıyamete yakın, yine anarşistlik gibi bir fikirle medeniyet-i beşeriyeyi zîrüzeber (yerle bir) edecekleri, rivâyetlerde vardır.
“Bazı mülhidler (dinsizler) derler: ‘Bu kadar acâibi yapan ve yapacak tâifeler nerede?’
“Elcevap: Çekirge gibi bir âfat, bir mevsimde pek çok kesretle bulunur. Mevsim değiştikçe, memleketi fesâda veren kesretli o tâifelerin hakîkatleri, mahdut bazı fertlerde saklanıyor. Yine zamanı geldikçe, emr-i İlâhî ile, o mahdût fertlerden gâyet kesretli aynı fesâd yine başlar. Güya onların hakîkat-i milliyetleri inceliyor, kopmuyor; yine mevsimi geldikçe zuhûr ediyor. Aynen öyle de, bir zaman dünyayı hercümerc (yerle bir) eden o tâifeler, izn-i İlâhî ile, mevsimi geldiği vakit, aynı o tâife, medeniyet-i beşeriyeyi hercümerc edecekler. Fakat onların muharrikleri başka bir sûrette tezâhür eder. Lâ ya’lemu’l-ğaybe illâllah.”6
İşte Bedîüzzamân Hazretleri sorulan bir soruya böyle cevap veriyor. Demek ki Ye’cüc ve Me’cüc belirli bir zaman aralığında değil, değişik zamanlarda ve asırlarda tekerrür edecek olan bir komite ve fesâd tâifesidir ki haşarât-ı muzırra gibi zamanı geldikçe ortaya çıkacaklar ve vazîfe-i ifsâdâtlarını yapacaklardır. Hatta Beşinci Şuâ’da “Süfyanın ve deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve Ye’cüc ve Me’cüc’ün anarşistliği ile fesâda ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfür ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zîr ü zeber edecek.” 7 denilmiştir. Bu hayvan tâifesinin ise dabbetülarz olduğu ve hadîs-i şerifle âhirzamânda geleceği haber verilen ve kıyamet alâmetlerinden olan bir cins mahlûk olarak bildirilir.
Ye’cüc ve Me’cüc konusuna Risâle-i Nur’dan devam edecek olursak: “Ye’cüc ve Me’cüc hâdisâtının icmâli Kur’ân’da olduğu gibi, rivayette bir kısım tafsilât var. Ve o tafsilât ise, Kur’ân’ın muhkematından olan icmâli gibi muhkem değil, belki bir derece müteşâbih sayılır. Onlar te’vil isterler. Belki râvîlerin içtihadları karışmasıyla, ta’bîr isterler.
“Evet, ‘Gaybı ancak Allah bilir.’ bunun bir te’vili şudur ki: Kur’ân’ın lisân-ı semâvîsinde ‘Ye’cüc’ ve ‘Me’cüc’ nâmı verilen Mançur ve Moğol kabileleri, eski zamanda Çin-i Maçin’den bir kısım başka kabileleri berâber alarak kaç defa Asya ve Avrupa’yı hercümerc ettikleri gibi, gelecek zamanlarda dahi dünyayı zîr-ü zeber edeceklerine işaret ve kinayedir. Hattâ şimdi de komünistlik içindeki anarşistin ehemmiyetli efradı onlardandır.
“Evet, ihtilâl-i Fransevîde hürriyetperverlik tohumuyla ve aşılamasıyla sosyalistlik türedi, tevellüd etti. Ve sosyalistlik ise bir kısım mukaddesatı tahrip ettiğinden, aşıladığı fikir, bilâhare bolşevikliğe inkılâp etti. Ve bolşeviklik dahi çok mukaddesât-ı ahlâkiye ve kalbiye ve insaniyeyi bozduğundan, elbette, ektikleri tohumlar hiçbir kayıt ve hürmet tanımayan anarşistlik mahsûlünü verecek. Çünkü kalb-i insanîden hürmet ve merhamet çıksa, akıl ve zekâvet, o insanları gâyet dehşetli ve gaddar canavarlar hükmüne geçirir; daha siyâsetle idâre edilmez. Ve anarşistlik fikrinin tam yeri ise, hem mazlum kalabalıklı, hem medeniyette ve hâkimiyette geri kalan çapulcu kabileler olacak. Ve o şerâite muvafık insanlar ise, Çin-i Maçin’de kırk günlük bir mesâfede yapılan ve Acâib-i Seb’a-i Âlemden birisi bulunan Sedd-i Çinînin binâsına sebebiyet veren Mançur ve Moğol ve bir kısım Kırgız kabileleridir ki, Kur’ân’ın mücmel haberini tefsîr eden Zât-ı Ahmediye (Aleyhissalâtü Vesselâm) mu’cizâne ve muhakkikâne haber vermiş.” 8 denilerek tâ tarihin derinliklerinde yaşanan hâdisâta Kur’ân’ın işâret ettiğini Bedîüzzamân Hazretleri izâh etmektedir. Böylece müteşâbih olan hadîslerin de bir te’vilini veya râvîlerin içtihadları karışmasıyla meydana gelen hilâf-ı vaki durumları ta’bîr etmiştir.
Farklı te’vil ve ta’birlerin de bulunduğuna Bedîüzzamân Hazretleri şöyle izâhatta bulunmuştur: “Amma Ye’cüc-Me’cüc, bazı müfessir, ‘veled-i Yasefden iki kabile’ ve bazı diğer, ‘Moğol ve Mançur’ ve bazı dahi, ‘akvam-ı şarkiye-i şimalî’ ve bazı dahi, ‘benî Âdemden bir cemiyet-i azîme, dünya ve medeniyeti hercümerc eden bir tâife’ ve bazı dahi, ‘mahlûk-u İlâhîden yerin zahrında veyahut batnında âdemî veya gayr-ı âdemî bir mahlûktur ki, kıyamete, böyle nev-i beşerin hercümercine sebep olacaktır’; bazı ve bazı ve bazı dediklerini dediler… Nokta-i kat’iye ve cihet-i ittifakî budur: Ye’cüc ve Me’cüc, ehl-i garet ve fesâd ve ehl-i hadâret ve medeniyete, ecel-i kaza hükmünde iki tâife-i mahlûkullahtır. Kezalik Ye’cüc ve Me’cücün ihtilâlleri, nev-i beşerin şeyhuhetinden gelme bir hummâ ve sıtması hükmündedir.” 9
Demek ki Ye’cüc ve Me’cüc ecel-i kaza hükmünde iki tâife-i mahlûkattır. Nev-i beşer için bulaşıcı ve bütün insanlığa sirâyet eden bir hummâ ve sıtma hükmündedir. Bu fesâdı önlemenin en önemli sebebi ise Risâle-i Nûrları bir sedd-i Zülkarneyn gibi mânevî hizmetlerde istimal etmek ve insanların akıl, kalb ve rûhlarında mânevî olarak îmânî ve Kur’ânî setler yapmaktır. Onun içindir ki Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri “şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanının, bu vatanı mânevî istilasına mukâbil Risâle-i Nûr, sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî vazîfesini görebilir” 10 demiştir. Hem “Siyâset, diplomatlık, bu vazifeyi göremez. Onun için, vatanperver ve milliyetçi ve siyâsetçiler, Nûrlara sarılmağa mecbûriyet var” 11 tavsiyesi ciddiye alınmalıdır.
Dipnotlar:
1- Enbiya Sûresi: 96.
2- Enbiya Sûresi: 96.
3- Kehf Sûresi,93-94
4- Maidetü’l-Kur’ân, 2006, s: 85-İttihad Yay.
5- Emirdağ Lâhikası-2 (159).
6- Sözler (345).
7- Şuâlar (591).
8- Şuâlar (588).
9- Muhakemat (69).
10- Tarihçe-i Hayat (493).
11- Emirdağ Lâhikası-1, (207).
Abdülbâkî ÇİMİÇ