Ahlâkın kaynağı Kur’ân’dır. Tatbikatçısı da Efendimiz’dir (asm). Onun (asm) ahlâkı Kur’ân ahlâkıdır. Onun (asm) ahlâkı ile ahlâklanmamız gerekir.
Kâinattaki bütün eşya hakîkat-i esmâdır. Deneysel düşünce en nihayetinde o esmâya ulaşır.
Din gerçek bilimi destekler, menfî felsefe ise dini inkâr eder. Müsbet felsefe ile din barışıktır. Felsefe dine hizmet etmelidir. Bilim ile din çatışmaz. Din bilimi içine alır. Çünkü bilim Allah’ın isimlerinin tecellisidir.
Şerîat ikidir. Din vahiy kaynaklıdır. Vahiy Allah’ın kelâm sıfatından gelir. Bu meşhûr bildiğimiz kitabî şerîattır. Bir de fıtrî şerîat vardır ki, kâinattaki bütün fıtrî, yaratılış kânunlarıdır.
Bilim denen şey Allah’ın bir ismine dayanır. O halde Kur’ân Allah’ın bütün isimlerini hâvîdir. Kur’ân kâinatın mükemmel tefsîridir ki, Kur’ân kâinatı okuyor, biz de onu dinlemeli ve okumalıyız.
Din bir imtihândır, bir tecrübedir; ervâh-ı âliyeyi ervâh-ı sâfileden tefrîk eder. Sen dini sınayamazsın, din seni sınar. Din, tekliftir.
Felsefî düşünceler zihinleri dağıtıyor. Dünyevî meşgâleler kalbleri boğuyor. Mânevî hakîkatler rûhları serinletiyor ve rahatlatıyor.
Zâhire müptelâ olanlar kışır ile meşgûldür. Bâtına müteveccih olanlar lüb ile iştigâl eder. Lüb, kışır namına inkişâf eder. Çünkü fiil fıtrîdir.
Kendi başımıza doğruyu bulabilseydik, peygamberlere ihtiyaç olmazdı. Peygamber ve kitap gönderildiğine göre doğruyu sırf akıl ile bulamayız.
Risâle-i Nûr’un şiddetle tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise, mutlak değildir; belki muzır kısmınadır.
Bâkî ÇİMİÇ-Yeni Asya