Sabri kardeş, Sabırlı ol; ehemmiyetsiz ve zararsız olan vehmî ve asabî hastalığına ehemmiyet verme. Şifaya dua edilmekle beraber, zararsız, hatarsızdır. Çünkü, eğer hatarat, seyyie ise, nasıl ki aynada temessül eden pislik, pis değil ve aynadaki yılan sureti ısırmaz ve ateşin timsali yakmaz. Öyle de, kalbin ve hayalin aynalarında rızasız, ihtiyarsız gelen pis ve çirkin ve küfrî hatıralar zarar vermezler. Çünkü ilm-i usulde tasavvur-u küfür, küfür değil ve tahayyül-ü şetm, şetm olmaz. Hasene ise nuranî olduğundan, tasavvur ve tahayyülü dahi hasenedir. Çünkü aynada nuranînin timsali ziya verir, hâsiyeti var; kesifin misali ölüdür, hayatsızdır, tesiri yoktur. Eğer sair teellümât-ı ruhaniye ise, sabra, mücahedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır. Çünkü, emn ve ye’sin vartasına düşmemek hikmetiyle, havf ve reca muvazenesinde sabır ve şükürde bulunmak için kabz-bast hâletleri celâl ve cemal tecellîsinden intibah ehline gelmesi, ehl-i hakikatçe medâr-ı terakki bir düstur-u meşhurdur. (Kastamonu Lâhikası | 10)
Bu mektupta Üstâd Hazretleri Sabri ağabeye öncelikle sabırlı olmasını söylüyor. Vehim ve asabî hastalığının ehemmiyetsiz ve zararsız olduğunu belirtiyor. Çünkü vehim, olmayan ve insanın kendisinden kaynaklanmayan bir halidir. Şeytanın vesveselerinden ortaya çıkan ancak mâhiyetinin bilinmemesi ile insanın üzerine aldığı ve özellikle asabî insanlarda te’sîri fazla olan bir durumdur. Çaresi ehemmiyet ve önem vermemektir. Şifaya ve sıhhate duâ edilmesi gerekir ve zararsız ve hatası olmayan bir haldir. Çünkü akla gelen tehlikeler ve fikirler eğer seyyie yani kötülükler ve günahlar ise, aynadaki yılanın zarar vermemesi veya aynadaki pis ve murdar şeylerin insana bulaşmaması ve zarar vermemesi veya aynadaki ateşin misâlinin yakmaması gibi aklımıza gelen tehlikeli ve kötü fikirler de zarar vermezler.
Aynen öyle de kalbin ve hayalin aynalarında insanın irâdesi ve rızâsı dışında gelen pis ve çirkin ya da küfrî dalâletler, sûretler ve hâtıralar zarar vermezler.
Düşünelim ki evimizin duvarında bir ayna olsa ve yoldan geçen her türlü görüntü o aynada görünse acaba evimize o görüntülerden bir zarar veya bir çirkinlik bulaşır mı? Aynen öyle de hayal aynamıza yansıyan şeytandan gelen vesveseler ve çirkin vehimlerde bize ve kalbimize zarar vermezler.
Çünkü ilm-i usûlde yani bir inanç, din, ilim ya da ideolojinin esaslarını ortaya koyan ilimde tasavvur-u küfür, küfrü düşünme ve hayalden geçirme küfür değil; tahayyül-ü şetm, sövmeyi hayal etmek şetm, sövme olmaz. Bu durum ilm-i usûlün bir kâidesidir. İyiliklerde ve hasene ise nûrânî olduğundan, tasavvur yani birşeyi zihinde şekillendirme; düşünce, tasarı; tasarlama ve tahayyülü, hayal etme dâhî hasenedir ve iyiliktir. Öyleyse kötülükleri tasavvur ve hayalden geçirmelerden irâdî ve kasdî olmamak şartıyla mes’ul değiliz. İyilikler ve güzelliklerde ise durum farklıdır ve o iyilik ve güzelliğin sevaplarını alıyoruz. Çünkü aynada nûrânînin timsâli, yansıması ziyâ ve ışık verir, hâsiyeti ve husûsiyeti var; kesif ve yoğun maddelerin misâlî ölüdür, hayatsızdır, te’siri yoktur.
Burada başka bir durumu dahâ işlemiştir Üstad Hazretleri, o da teellümât-ı rûhânîye durumlarında yani rûhun duyduğu elemler ve acı durumlarında ise sabra ve acıya alıştırmak için vehim durumu Rabbânî bir kamçı ve Allah’ın terbiyesine bir teşvik ve muharriktir. Çünkü vesveseler ve vehimler teellümât-ı rûhâniye durumunda dahâ müteyakkız olmak ve Allah’a sığınmak için bir kamçı vazîfesi yapmaktadır. Sabır ve şeytanla cihada bir vesîledir. Çok incinsek kovulmuş şeytandan eûzü çekerek Allah’a sığınmalıyız. Eminlik, korkusuzluk, emniyet veya ümitsizlik hatasına ve vartasına düşmemek için korku ve ümid dengesinde sabır ve şükürde bulunmak ve dengede kalmak için kabz-bast yani tutup bırakmak halini yaşamaktır. Ruhen daralıp genişlemek durumları Allah’ın celal ve cemal haşmet, azamet veya güzellikler tecellilerinden uyanmak ve kendisine gelmek için hakîkat ehlince yükselme sebebi ve yüksek bir düstur hükmündedir. Ehl-i hakîkat vesveseyi ve vehimleri teyakkuzda kalmak, uyanık olmak, Allah’a şeytanın şerrinden sığınmak, ilerlemek, yükselmek ve terakkiye ulaşmak için bir vesîle, basamak ve düstur telâkkî etmişlerdir.
Bâkî ÇİMİÇ