Vicdanın Dört Unsuru ve Rûhun dört Duygusu

Vicdanın anâsır-ı erbaası ve rûhun dört havassı olan

  • İrâde,
  • Zihin,
  • His,
  • Latîfe-i Rabbaniye

Herbirinin bir gâyetü’l-gàyâtı var:

  • İrâdenin ibâdetullahtır.
  • Zihnin, mârifetullahtır.
  • Hissin, muhabbetullahtır.
  • Latîfenin, müşahedetullahtır.

Takvâ denilen ibâdet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat, şunları hem tenmiye, hem tehzip, hem bu gâyetü’l-gàyâta sevk eder.(Hutbe-i Şâmiye)

Allah(cc) insan bedenine sınırsız duygular yerleştirmiş ve bu duygulara sınır koymamıştır. Ancak bu duygular şerîatlar ve peygamberlerin gönderilmesi ile istikâmet altına alınmıştır. Şerîat bu duyguları hem nemalandırmış(tenmiye) ve sınırlamış, hem de ıslâh etmiş, temizlemiştir(tehzip) ve böylece rûhun duyguları ve vicdanın rükünleri olan “irâde, zihin, his, latîfe-i Rabbaniye” en son gâye ve asıl maksad olan gâyetü’l-gàyâta sevk etmiştir.

Burada irâde Allah’a ibâdette asıl maksada yöneltilmeli ve en son gâyesine müteveccih olmalıdır. Yoksa su-i istimal edilmiş olur.

Zihin ise marifetullah olan Allah’ı bilme ile kâinata mânâ-i harfî ile bakıp akla ma’kes bulan fikirlerin kalbden îmân ışığı ile nûrlanması ile en son gâye olan ve asıl maksada yani marifetullaha yöneltilmelidir. Yoksa sadece akıl fünûn-u medeniye dediğimiz felsefe ilimleri ile nûrlanamaz ve bu ilimler marifetulah olmaz, o kişide münevver’ül akıl olamaz. Demek ki akıldaki fünûn-u medeniye ilimleri kalbden din ilimleri ile nûrlanmalı ve o ilim insanı Allah’a götürmeli ve marifetullah olmalıdır.

His ise kalbin vicdan penceresidir. Marifetullah delilleri ile yani Allah bilindiğinde bu deliller muhabbete ve sevgiye dönüşecektir. Çünkü bilinmeyen bir şey sevilmez. Demek ki marifetullahtan sonra kalbde oluşan muhabbet hislerin merkezi olan vicdana yansıyacak ve hakîkî Allah sevgisi olan muhabbetullah başlayacaktır. Böylce hisler en son gâye, asıl maksada yöneltilmiştir olacaktır. Zaten kâinatın hamurunda bu muhabbetullah vardır. İnsanın hisleri de Allah’a muhabbet için yaratılmış ve vicdana derç edilmiştir.

Bedîüzzamân Hazretleri “kalb bir latîfe-i rabbaniyedir” der. İnsanda sınırsız latîfeler vardır. Bu latîfeler kâinata derç edilen marifetullah şahitleri ile mutmâin olur. Buna müşahedetullah denir. Yani gözle görülür şekilde latîfelerimizin tevhid delillerine şahit olmasıdır. İşte latîfenin müşahedetullaha vesîle olması ve en son gâye, asıl maksada yöneltilmesi îmân-ı billâh, marifetullah, muhabbetullahtan sonra oluşur ve lâtife-i rabbaniye olan kalb bu aşamalardan sonra mutmâin-i kalbe ulaşır ve sonra insan lezzet-i rûhiye ile tekâmül eder ve arş-ı kemâlata ulaşır.

İşte “Takvâ denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. “içine alır. Zaten şerîatın gâyesi de budur. İnsanı kemâlata çıkarmak. (kâmil insan, kâmil îmân) Çünkü Allah insandan bu neticeyi beklemektedir.

Bâkî ÇİMİÇ

[email protected]

“Vicdanın Dört Unsuru ve Rûhun dört Duygusu” için 1 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir