Sağ Taraf ve Sağ-Sol Cenah

Bedîüzzamân Hazretleri’nin sıkça kullandığı sağ ve sol cenah kavramları ile ilgili dikkat çekici sorular sorulmaktadır. Meselâ; “Hep bu kısmı okurken şu soru akla geliyor. Neden sağ cenah geçmiş, sol cenah gelecek? Tersi de olamaz mıydı? Bunun bir açıklaması var mı? Bedîüzzamân Hazretleri neden bu kavramları böyle kullanmış?” İşte bizler de bu ve buna benzer soruları vesîle yaparak sağ taraf ve sağ-sol cenah kavramlarını incelemek istedik.

Risâle-i Nûrlarda “Sağ cenah geçmiş, sol cenah ise gelecek” ile irtibatlandırılmıştır. Bedîüzzamân Hazretleri bu kavramları hâyalî olarak kullanmamış kanâatindeyiz. Temsîllerden dahi bir hakîkatin ucunu bizlere gösteren Bedîüzzamân, bu sağ taraf ve sağ-sol cenah kavramlarından da muhakkak hakîkat yönleri ve dersleri irâe etmektedir. Zaten o hakîkat cihetlerinden sağ cenahı mâzi, sol cenahı de istikbâl olarak göstermiştir.

Ancak bizim merak ettiğimiz ve öğrenmeye çalıştığımız mevzu’ niçin sağ cenaha geçmiş, sol cenaha istikbâl olarak bakılmış? Bu mesele için bir kaç noktayı müdakkik nazarlara sunmak istiyoruz. Öncelikle sağ taraf ile ilgili noktalara temâs edelim.
Sağ taraf, Kur’ân ayetlerinde hayır olarak gösterilmiştir. Cenâb-ı Allah’ın ayetlerde Hz. Musa(as)’ya sağ taraftan seslendiğini görüyoruz. Allah, Hz. Musa(as)’ya “Sağ elindeki nedir ey Musa?[1]” diye hitap etmiştir. Bir başka ayette de Hz. Musa(as)’ya Rabbimizin hitâbı sağ taraftan.”Oraya gelince, kutlu yerdeki vadinin sağ yanındaki ağaç cihetinden: “Ey Musa! Şüphesiz Ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım” diye seslenildi.[2]” Bir başka ayette de;”Ona, Tur’un sağ yanından seslendik ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.[3]” denilmiştir.

Ashab-ı Kehf için de yine yüce Rabbimiz önce sağ taraftan onları döndürdüğünden bahsediyor.” (Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı.[4]

Yine İsra Sûresi’nde kitapların sağ taraftan verileceği belirtilir.” Her insan grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar, bir ‘hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar.[5]

Hadîs-i Şerîflerde de sağ el ile yemeyi Efendimiz(asm) buyurmuştur. Melelâ;” Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm görüyordu, bir adam sol eliyle yemek yer. Ferman etmiş: ”külbiyemiynike” “Sağ elinle ye” demiş. O adam demiş:”lâestetîy’û’” “Sağ elimle yapamıyorum.” Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demiş: ”lestetâ’te” diye beddua etmiş: “Kaldıramayacaksın.” İşte ondan sonra o adam sağ elini hiç kaldıramamış.[6]” Müslümanların hayırlı bütün işlerinde sağ tarafı kullanmaları da hadîslere dayanmaktadır. Öyleyse sağ tarafın ve cenahın önceliği vardır.

Dünyanın dönüş yönü batıdan doğuya olduğundan ilk önce mâzîye dökülen zaman da sağ cenahtır. Mü’minler kâbeyi tavâf ederken de sağdan sola doğru tavâf ederler. Böylece de sağ taraftan başlandığında geçen zaman da yine mâzîyi gösterir ve sağ mâzi olur. İnsan fıtratına en uygun okuma kolaylığı da sağdan sola yazılan Arapça ve İbrânîce yazılar olduğu tespit edilmiştir.

Muhakkak başka tespitlerde vardır ve yapılabilir. Bütün bunlar şunu gösteriyor ki sağ ve sol kavramları izâfî kavramlar olduğu halde sağ fıtratın gereği olan geçmişi, sol ise istikbâli ifâde etmek için kullanılan en münâsib kavramlar olarak kabul edilmiştir.

Bir de dünyanın dönüş yönünü şöyle bir cümle ile netleştirelim.”Dünya’nın, kendi etrafındaki dönüş hareketinin yönü batıdan doğuya doğrudur.” O halde bu dönüşü sağ ve sol cenah ile nasıl ifâde eder ve irtibâtlandırabiliriz?Düşünelim ki Japonya’da sabah dahâ erken oluyor ve güneş Japonya’ya dahâ önce doğuyor. Dünya’nın hareketi batıdan doğuya doğru ise ki öyle o zaman dünya döndükçe Japonya geçmişte ya’nî mâzîde ve sağda kalmış olacak demektir. Öyleyse Japonya’ya göre batıda bulunan bir devlette meselâ Türkiye’de güneş dahâ doğmadığı için de o cenah istikbâl ya’nî sol cenah olur.

Japonya hem doğu, hem mâzî, hem sağ hem de arka kısmı temsil ederken; Türkiye, Japonya’nın konumuna göre hem batı, hem istikbâl, hem sol ve hem de ön kısmı temsil etmektedir denilebilir.Burada bir noktaya dahâ değinelim. Eğitimciler olarak bizler öğrencilerimize yönleri gösterirken veya tâ’rîf ederken sağ kolumuzu güneşin doğduğu tarafa, sol kolumuzu da güneşin battığı tarafa uzattırırız. Böylece sağ kol tarafı doğuyu, sol kol tarafı da batıyı gösterir. Güneş sağdan doğup soldan batar konumunda olur. Güneşin ilk doğup ilerlediği yerler geçmişte kaldığı için o taraf mâzî veya arka kısım, aksi ise istikbâl, sol ve ön kısım olarak ta’rîf edilse hakîkate aykırı bir tarafı olmaması gerekir diye düşünüyoruz.

Risâle-i Nûrlarda da sağ cenah ile ilgili şu tespitler yapılmıştır: “O bîçare, şu dehşet içinde me’yûs-âne düşünürken, sağ cihetinde Hızır gibi bir hayırhah, nûrânî bir zat peyda olur, ona der:[7]” Yedinci Sözde de sağ taraftan Hızır gibi hayırhah, nûrânî bir zat ifâdesi de sağ cenahın hayırlı bir cenah olduğu nazarlara sunulmuş. Yine Yirmi Birinci Söz’de geçen sağ ve sol cenah kavramları da incelendiğinde sağ taraf geçmiş ve sol taraf da gelecek olarak tâ’rîf edilmiştir. Hazır zaman için ise hal olarak hazır günümüze işaret edilmiş.[8]
Bedîüzzamân Hazretleri Yirmisekizinci Lem’a’da yukarı-aşağı gibi izâfî kavramlar için şu îzâhları yapar.“Yukarı,” “aşağı” nisbîdir. Küre-i arzın merkezine göre yukarı ve aşağı oluyor. Hattâ bize nisbeten aşağı olan birşey, Amerika kıt’asına nazaran yukarı oluyor. Demek, merkezden sath-ı arz tarafına gelen maddeler, sath-ı arzda olanlara göre vaziyeti değişir.[9]

Yine şu gelen ifâdeler de zaman kavramı için önemlidir. “Şu kâinata baktığımız vakit görüyoruz ki, zaman seylinde mütemâdiyen çalkanan ve kâfile kâfile arkasından gelip geçen mahlûkatın bir kısmı bir saniyede gelir, derakab(derhâl) kaybolur. Bir tâifesi bir dakikada gelir, geçer. Bir nev’i, bir saat âlem-i şehâdete uğrar, âlem-i gayba girer. Bir kısmı bir günde, bir kısmı bir senede, bir kısmı bir asırda, bir kısmı da asırlarda bu âlem-i şehâdete gelip, konup, vazîfe görüp gidiyorlar.[10]

O halde bizim için zaman olarak üç durum vardır. Biri mâzî ya’nî geçmiş. Diğeri istikbâl ya’nî gelecek. Birde yaşadığımız an var ki o da hâldir.

Abdülbâkî ÇİMİÇ

[1] Taha Sûresi:17
[2] Kasas Sûres:30
[3] Meryem Sûres:52
[4] Kehf Sûres:17
[5] Kasas Sûres:71
[6] Müslim,3:1599,H.No:20921;Mektubat,s:253
[7] Sözler,2004,s:53
[8] Sözler,2004,s:426
[9] Lem’alar,2005,s:616
[10] Lem’alar,2005,s:945

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir