“Her baharda, zîhayattan üç yüz bin nevi ve çeşit çeşit tarzlarda ve hadsiz efradı bulunan bir ordu-yu Sübhânî, rû-yi zeminde ihya ediliyor. Onlara hayat ve levâzımât-ı hayatiye kemâl-i intizamla veriliyor.( Şualar)”
Cenâb-ı Hak şu hikmet dünyâsında âhiretin numûnelerini kör gözlere gösterecek tarzda halk etmektedir. Her bahar mevsiminde hayat sahibi üç yüz bin nebatat ve yüz bir çeşit hayvanât nevlerini yaratmakta ve hadsiz fertleri bulunan bu nevleri mevsim be mevsim hayatlandırmaktadır. Sanki bir komutanın silâhaltına alınan neferleri bir arş emri harekete geçirmesi gibi, Cenâb-ı Allah da hadsiz fertleri bulunan mahlûkatı hem halk ediyor ve vazîfe başına alıyor hem onların bütün ihtiyaçlarını kolayca karşılayıp onları vazîfeden terhis ediyor ve yerlerine yeni vazîfedâr mahlûkları gönderiyor. O mahlûkatın hadsiz ihtiyaçları unutulmuyor ve karıştırılmıyor. Her bir taifenin hayatına lüzûmlu olan ihtiyaçları mükemmel bir intizam ve düzen ile veriliyor. Demek hayatı kim vermiş ise o hayatım levâzımâtı olan ihtiyaçları da o verecektir ve vermiştir. Hem de en münâsîb bir zamanda ve ihtiyacın en şiddetli anında imdâda yetişilmiş ve hayatın levâzımâtı karşılanmıştır. Hayat için gerekli olan bütün şartlar hazırlanmış olup hayata hizmet ettirilmektedir.
Kâinatta sümûllü olarak tecelli eden esmâ cilveleri hayata şâmil şekilde cilvelenmekte ve mahlûkatın ez zayıflarına en mükemmel olarak bakılmakta, bütün hayat sahipleri hayat vücûdunu giydikten sonra o hayatın devamı için gerekli olan levâzımât ince hesap ve mîzânlarla vakti zamanında yetiştirilmektedir. Yavruların en aciz zamanlarında en mükemmel beslenmeleri buna en kuvvetli delildir. Anne karnında en çaresiz ve zayıf durumda olan yavru en mükemmel gıdalarla beslenmekte ve doğar doğmaz yine en latîf ab-ı hayat hükmünde olan süt ile beslenmektedir.
Öyleyse “Evet, en parlak bir mucîze-i san’at-ı Samedâniye ve bir harîka-i hikmet-i Rabbâniye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise, rızıkla o hayatı besleyen ve idâme eden de Odur, Ondan başkası olmaz. Delil mi istersin? En zayıf, en aptal hayvan, en iyi beslenir (meyve kurtları ve balıklar gibi). En âciz, en nâzik mahlûk, en iyi rızkı o yer (çocuklar ve yavrular gibi). Evet, vasıta-i rızk-ı helâl iktidâr ve ihtiyâr ile olmadığını, belki acz ve zaaf ile olduğunu anlamak için, balıklarla tilkileri, yavrularla canavarları, ağaçlarla hayvanları muvâzene etmek kâfidir.
Demek, ey nefsim, eğer hayat-ı dünyeviyeyi gaye-i maksat yapsan ve ona daim çalışsan, en ednâ bir serçe kuşunun bir neferi hükmünde olursun. Eğer hayat-ı uhreviyeyi gaye-i maksat yapsan ve şu hayatı dahi ona vesile ve mezraa etsen ve ona göre çalışsan, o vakit hayvanâtın büyük bir kumandanı hükmünde ve şu dünyada Cenâb-ı Hakkın nazlı ve niyazdar bir abdi, mükerrem ve muhterem bir misafiri olursun.
İşte sana iki yol-istediğini intihap edebilirsin. Hidayet ve tevfiki Erhamü’r-Râhimînden iste.(Sözler)”
Abdülbâkî ÇİMİÇ