Barla; İslâmiyet güneşinin söndürülmeye başladığı bir dönemde insanlık âlemine Kur’ân güneşinin tulû ettiği bahtiyâr belde.
Barla; taşıyla, toprağıyla, bitkisiyle, hayvanıyla ve en önemlisi insanlarıyla Üstadımıza ünsiyet eden değerli bir beldedir.
Barla, Üstadımıza gönlünü ve kalbini açan mânevî iklimleri yaşatan yer.
Barla, âlem-i insâniyetin karanlıklardan nûra çıkışına vesîle olan Kur’ân’ın mânevî derslerinin te’lîf edilmeye başladığı bir menzil.
Barla, Üstadın âleminde Yıldız Sarayları’na değiştirilmeyecek kadar önem arz eden ve vazgeçilemeyen bir mekân.
Üstad Bedîüzzamân Hazretleri yine bir gün Bayram Yüksel ağabeye seslenir.
Bunun üzerine Üstad geriye döner ve Bayram ağabeye:
-“Bak Bayram, sen bu Barla’yı hakîr görüyorsun.”der. “Öyle bir gün gelecek ki bu Barla’ya dünyanın her tarafından insanlar gelecek.” der.
Bayram ağabey tabiî ki sükût eder.
Özellikle yaz aylarında Türkiye’den ve Dünya’dan Barla’ya gelen insanlar Üstadımızın müjdesini tasdîk ediyor değil mi?
Barla, Barlalığını ve mâhiyetini derûhte ediyor elhamdülillâh.
Ne mutlu Barla’dan doğan Kur’ân güneşine muhatap olanlara ve o güneşi bütün insâniyete ulaştırmaya çalışanlara. Çünkü bu güneş insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarıyor. İnsanlığa sâadet ve huzur getiriyor ve de getirecektir inşâallah. Bu güneş önce insanlığın mânevî kalplerinde ma’kes buluyor ve sonra da fevc fevc insâniyetin muhtaç gönüllerinde yer ediyor elhamdülillah.
Barla ile ilgili yukarıdaki ifâdeler benim âlemimde yer bulan ifâdelerdir. Dahâ da çok yazılabilir. Bu noktada Barla ve Mahiyetini Risâle-i Nûrlardan da istifâde ederek paylaşalım.
Barla, millet-i İslâmiyenin, hususan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalâlet ve dinsizlik cereyanına karşı, Kur’ân’dan gelen bir hidayet nurunun, bir saadet güneşinin tulû ettiği beldedir.
Barla, rahmet-i İlâhiyenin ve ihsan-ı Rabbanînin ve lûtf-u Yezdânînin bu mübârek Anadolu hakkında, bu kahraman İslâm milletinin evlâtları ve âlem-i İslâm hakkında, hayat ve mematlarının, ebedî saadetlerinin medarı olan eserlerin lemean ettiği bahtiyar yerdir.
Gördüm ki:
Aynen Nurs Köyü vaziyetindeki o eski medresem gibi ve Nurs’taki babamın aynı hanesi gibi ve hakikî meskat-ı re’sim Nurs’a gelmişim gibi, gayet hazin ve lezzetli bir haleti hissettim.
Birden ruhuma baktım ki, Eski Said’in ve Yeni Said’in tarz-ı hayatını ve tarik-i hakikatteki tarz-ı hareketlerini ve Risâle-i Nûr’un te’lîf olunan merkezlerini bilmek için, Risâle-i Nûr’un te’lîf ine merkez ve dershane olmuş olan yerleri gezdim.(Nur’un İlk Kapısı )
Yirmi seneki ayrı ayrı ikinci vatanım sayılan Barla, Kastamonu gibi yerlerde,… (Emirdağ Lâhikası)
Çünkü, Risâle-i Nûr’un birinci medresesi ve te’lîf yeri olan Barla,…(Tarihçe-i Hayat)
Bütün onların bu tazyikat ve istibdatları, envâr-ı Kur’âniyeyi ışıklandıran gayret ve himmet ateşine odun parçaları hükmüne geçiyor, iş’âl ediyor, parlatıyor.
Ve o tazyikleri gören ve gayretin hararetiyle inbisat eden o envâr-ı Kur’âniye, Barla yerine bu vilâyeti, belki ekser memleketi bir medrese hükmüne getirdi.
Onlar beni bir köyde mahpus zannediyor. Zındıkların rağmına olarak, bilâkis, Barla kürsî-i ders olup, Isparta gibi çok yerler medrese hükmüne geçti.
Elhamdü lillâh, hâzâ min fadli Rabbî.(Yirmi Sekizinci Mektup)
Hususan Barla sıddıkları, beni çok defa hayalen eski zamana ve o memlekete celb ediyorlar, Barla ve dağlarında gezdiriyorlar. Ben, onlarla ve o yerleriyle çok alâkadarım, unutmuyorum. Onlara binler selâm ediyorum.( Emirdağ Lâhikası)
Vaktâ ki, Üstadımızın Barla gibi lâtif ve şirin bir mahaldeki sıkıntılı ve pek acıklı ve en katı kalbleri ağlatan işkenceli esareti bitti. Risâle-i Nûr’un müellifi olan Üstadımızın nazarı Cenab-ı Hakkın avniyle Isparta’ya müteveccih oldu. Evhama düşen bazı zâlim ehl-i dünyanın teşebbüskârâne harekât-ı zahiriyesi bir sebeb-i âdi olarak yeni bir zulme hedef oldu. Üstadımız Isparta’ya getirildi.(Risâle-i Nûrlardan)
Hakîkaten ben, Barla’ya ve o zamana gitmiş kadar sevindim.
Mâşaallah, Barla, birinci medrese-i Nuriye olduğunu hissetmeye başlamış.
Ciddî bir intibah, bir alâkadarlık gösteriliyor. Hattâ eskiden Onuncu Sözü tab eden Hacı Bekir, benim orada oturduğum odayı, herbir masrafını deruhte edip, satmaktan men etmiş.
Nûr şakirtlerinin bir misafirhanesi hükmünde muhafaza edilmesini Barla’ya haber göndermiş.(Emirdağ Lâhikası)
Sekiz sene çoluk ve çocuğuyla sadakatle bana hizmet eden;
ve evlâd ve ahfad ve refika ve damatlarıyla Nurlara ciddî çalışan;
ve ders ve vaazlarını bütün Nurlardan veren;
ve vefatından on dakika evvel dünyaca en ehemmiyetli vasiyeti, kendinin Nur Risalelerini tekmil için Şamlı Hâfıza rica eden, vefatından iki gün evvel bana mektup yazıp benim aynı vakitte Sava’yı Barla’ya tercih ederek Sava mezaristanında defnimi arzu ettiğimi sizlere yazdığımı sadakatin kerametiyle hissedip bana mukabele ve itiraz tarzında o mektubunda der:
“Sen Barla’yı ikinci vatanımdır dediğin halde, neden ona gelmiyorsun, başka yerleri tercih edersin?
İptidâ-yı medrese-i Nuriye Barla’dır, senin mezarın orada olmalı” diye bana ihtar etti.
İki gün sonra, size yazdığım daha size yetişmeden, onun mektubunu, hem Şamlı Hafız ikinci sayfasında yazdığı vefat haberini aldığım merhum Muhacir Hafız Ahmed’in (r.h.) dünyadan göçmesi, aynen Abdurrahman gibi beni çok sarstı, ağlattırdı. (Emirdağ Lâhikası)
Tepelice Çam’a çıktım
Gelincik Dağı’na baktım
Mümkün olsa kalacaktım
Bir ömür boyu Barla’da
Çeşmindeki bülbüllerin
Cennet yurdumda göllerin
En güzel suyu Barla’da
Karakavağın meşesi
Ulu çınarın gölgesi
Gölgeler koyu Barla’da
Zikir arkadaşı dallar
Üstada muntazır yollar
Gelecek deyû Barla’da (Hilmi Doğan)