Âhirzaman Garipleri

AHİRZAMAN GARİPLERİ!
Biliyorsunuz maçlar sahalarda oynanıyor. Bir de her sahanın türbinleri var. Sahada olanlar bütün gayretleriyle takım arkadaşlarına yardımcı olmak için çalışırlar. Hiçbir oyuncu takım arkadaşının zararına bir hareket yapmaz ve yapamaz. Çünkü alınacak bir mağlubiyetten sorumlu olur. Top hangi oyuncuda olursa olsun diğer oyuncular yinede hareket alanlarında boş durmazlar ve sorumluluk alanlarını terk etmeden takım arkadaşlarının başarısı için gayret sarf ederler. Her nedense türbinde olanlar sahada olanları çok tenkit ederler. Bazen de acımasızca hakaretler ederler. Sosyal hayatta bunların yüzlerce örneğini yaşıyoruz.

 
Bir de mânevî hizmet sahaları var. Bu sahalarda sırf Allah(cc) rızâsı için gayret sarf eden fedakârlar var. Onlar yaptıkları hizmetleri hiçbir menfâate binâ etmeden ve neticesini sadece Allah’tan bekleyerek yerine getirmeye çalışan, Kâinatın Efendisi (asm) tarafından övülen ve gamlanılan âhirzaman garipleri. Onlar vuran değil, vurulan olmaya hazır. Çünkü hak vurdukça parlarmış. Onlar vurmamış fakat onlara vurulmuş. Onlar aldanmamış ve aldatmamış. Onlar dünya menfâati karşılığında dâvâlarını satmamışlar. Hakkın hatırını hiçbir hatıra da feda etmemişler. Çünkü “Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez.[1]” düstûruna sıkı sıkıya bağlanmışlar. Ne söylemişlerse hak namına ve hakkın hatırına söylemişler ve söylemeye de devam edecekler inşâallah. Ne zamana kadar? Elbette ki kıyamete kadar. Ey türbinlerde oturanlar. Eğer gerçekten samîmî iseniz işte mânevî hizmet sahası ortada. Lütfen sahaya inin ve tenkitlerden vazgeçiniz. Yoksa Allah katında mes’ul olacaksınız. Bunun vebâlinin ağır olacağı kanaatindeyim. Çünkü onlara rivâyetlerde işâretler var.
“Mehdi’nin ordusu zaman zaman darbeler yiyecek, zaman zaman o çetin görevi üstlenememek rahatlık meyli; can, mal, mevki korkusu gibi çeşitli sebeplerle kendisinden ayrılanlar olacaktır. Ama “onlar buna aldırmayacak,” [2] 
 
“Ayrılanlar da, muhalifler de ona zarar veremeyecek. O kendisinden ayrılanlara rağmen muzaffer olarak yoluna devam edecektir.”[3] 
 
“Onlar Allah yolunda hiçbir kınayanın kınamasından, dedikodusundan korkmayan İslam ahalisidir.” [4]
 
İşte bu hadislerden anlamaktayız ki aralarından ayrılan kişilerle bu cemaat zayıflamayacak, özellikle bu zayıf ruhlu insanların gidişiyle daha da güçlenecektir. Allah onlara yardım edecek ve onları mahcup etmeyecektir.
Bu insanlar arasından, rahatına, menfâatine düşkünlüğünden, korkaklığından, canına ve malına zarar gelebileceği endişesinden dolayı ayrılanlar olacaktır. Bu şerefli görevi bırakıp terk edenlerin en önemli özellikleri, ayrılmalarıyla duydukları suçluluk hislerini bir nebze olsun bastırmak için geride bıraktıklarını karalamaya ve suçlamaya çalışmalarıdır.
 
Allah bizi bunlardan etmesin. Bizi istikametten ayırmasın. Bizi âhirzaman garipleri ile hizmette daim etsin.
Konu ile alâkalı bir hadîs-i şerîfi de ekleyelim:
 
Eba Zerr
Bir gün Efendimiz, Ebu Zerr-i Gıfari (R.A.)’e buyurdular ki:”Ya Eba Zerr ALLAH güzeldir, güzeli sever. Benim niçin gamlandığımı, ne düşündüğümü ve neyi özlediğimi biliyor musunuz, ya Eba Zerr?”
Oradakiler:”Bilmiyoruz ya Resulallah, Gamını ve düşünceni bize haber ver” dediler.
Resulullah (a.s) bir “Aaah!” dedi:”İştiyakım benden sonraki ihvanıma kavuşmak içindir. Onların durumları enbiyaların durumları gibidir. Onlar şühedaların menzilesindedirler. Babalarından ve kardeşlerinden sadece ALLAHÛ Teâlâ’nın rızasını kazanmak için ayrı düşerler. Malı ALLAH için terk ederler. Nefislerini tevazu ile hor hakir ederler. Şehevata ve dünya füzuliyyatına rağbet etmezler. ALLAH’ın beytlerinden bir beytde Muhabbetullah’dan dolayı mahrum ve mahzun olarak toplanırlar, kalblerini ALLAH’a verirler.
Ruhları ALLAH’a bağlı, onları bilmek ALLAH’a aid. Onların birinin hastalanması bir sene ibadetten efdal olur.”
“Eğer istersen anlatayım ya Eba Zerr?”
“İsterim ya Resulallah.”
“Onlardan birisi öldüğü zaman ALLAH indindeki şereflerinden dolayı semada ölenler gibidirler.
Eğer istersen daha anlatayım ya Eba Zerr?”
“İsterim ya Resulallah.”
“Onlardan birisi elbisesindeki bir böcekten müteezzi olduğu vakit ona ALLAH indinde yetmiş hacc ve gazve ecri ve İsmail zürriyyetinden kırk köle azad etmiş sevabı verilir, onlardan da her birisi on iki bin kişiye muaddildir.
Eğer istersen daha ziyade edeyim ya Eba Zerr?”
“Evet ya Resulallah.” “Onlardan birisi ehlini hatırlayıp da gamlandığı vakit her bir nefesine bir derece yazılır.
Eğer istersen daha anlatayım ya Eba Zerr?”
“Evet ya Resulallah.”
“Onlardan birisinin arkadaşları arasında iki rek’at namaz kılması Nuh (A.S.)’ın Cebel-i Lübnan da, bin yıl ibadet ettiği gibi ibadet eden bir adamın ibadetinden daha efdaldir.
İstersen daha ziyade edeyim ya Eba Zerr?”
“İsterim ya Resulallah.”
“Onlardan birisinin tesbihi kıyamet gününde bütün dünya dağları kadar altın tasadduk edip de gelen bir kimsenin ecrinden daha fazladır.
İstersen daha sayayım ya Eba Zerr?”
“Evet ya Resulallah.” dedim.
Meftar-ı Mevcudat Efendimiz saymaya devam ederler:
“Onlardan birine bir kerre nazar etmen ALLAH indinde Beytullah’a nazar etmenden daha sevimlidir, ona nazar eden ALLAH’a nazar etmiş gibidir. Onun sevindirdiği kimse ALLAH’ın sevindirdiği bir kimse gibidir. Ona it’am eden ALLAH’ı it’am etmiş gibidir.
”İstersen anlatayım ya Eba Zerr?”
“Evet ya Resulullah.”
“Onların yanına günahlarda ısrar ede ede hantallaşmış bir topluluk oturunca ALLAH onları nazan rahmeti ile nazar edip günahlarını onların hürmetine afv etmeden kalkmazlar. Ya Eba Zerr onların gülmeleri ibadettir, şakalaşmaları tesbihtir, uykuları sadakadır.
ALLAH onlara her gün yetmiş kerre nazar eder. Ben bunlara müştakım ya Eba Zerr.
Resulullah bitkin bir şekilde saçlarını düzeltdi, sonra başını kaldırdı, ağlıyordu, gözyaşları gözlerinden inci daneleri gibi dökülüyordu. Bir kere daha “ALLAH” dedi, “Onlara müştakım, onlara kavuşmak istiyorum” sonra Nebi Efendimiz:
– “ALLAH’ım! Onlan muhafaza et, muhaliflerine karşı onlara yardım et, kıyamette gözümü onlarla nurlandır.”
Abdülbaki Çimiç 
Dipnotlar:
[1] Münazarat s:49
[2] Ramuzü’l Ehadis, s. 476 (İbni Mace’den)
[3] Ramazü’l-Ehadis, s. 487 (Taberani’nin Kebir’inden)
[4] Sünen-i İbni Mace, 10/259

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir