“Şimdi terbiye-i İslâmiyeden ve a’mâl-i uhreviyeden en kıymetli ve en lüzumlu esas, ihlâstır. Bu çeşit şefkatteki kahramanlıkta o hakikî ihlâs bulunuyor. Eğer bu iki nokta o mübarek taifede inkişafa başlasa, daire-i İslâmiyede pek büyük bir saadete medar olur. Hâlbuki erkeklerin kahramanlıkları mukabelesiz olamıyor; belki yüz cihette mukabele istiyorlar. Hiç olmazsa şan ve şeref istiyorlar. Fakat maattessüf biçare mübarek taife-i nisâiye, zalim erkeklerinin şerlerinden ve tahakkümlerinden kurtulmak için, başka bir tarzda, zaafiyetten ve aczden gelen başka bir nevide riyâkârlığa giriyorlar.(Yirmi dördüncü Lema’dan)”
Nisâ taifesinin zalim erkeklerin şerlerinden ve tahakkümlerinden kurtulmak için başvurdukları riyâkârlık sanırım kadın hakları altında feminizm de dedikleri örgütlenmeler olmalıdır.
Bu faaliyetlerle güya nisâ taifesi haklarını alacaklar. Fıtratlarının gereği olan zaafiyetten ve aczden gelen kuvvetsiz oluşları nedeniyle örgütlü olarak dahâ kuvvetli olacaklar ve kendilerinde fıtraten mevcut olan zaaf ve aczlerine bir nebze olmadığı şeklinde bir riyâkârlığa girişerek başka bir surette ortaya çıkarıcaklar.
Hâlbuki dinimiz kadınlara en büyük hakları vermiştir. Onlar kıymetli ve nâdide bir cins-i latîf olarak kabul etmiştir. Onları incitmenin ne kadar büyük bir mes’uliyete düçâr olunacağını söylemiştir. Ancak mimsiz medeniyet kadınlarda bulunan sâfî şefkatin istimâline sed çekmiş ve ya sû-i istimâl ettirmiştir. Böylece onları fıtratlarına aykırı davranmak durumunda bırakmıştır.
İslâmî terbiye ve uhrevî a’mellerdeki en mühim, en kıymetli ve en lüzumlu esas ihlâstır. İhlâs bütün a’mellerin rûhu ve mâyesidir. Cins-i latîf olan taife-i nisâiyede ise hem şefkat hem de o sâfî şefkatin içinde hakîkî ihlâs bulunmaktadır.
Ancak bu asırdaki dehşetli cereyanlar o hakîkî şefkat ve ihlâsı bozuyor. Hâlbuki bir annede bu iki esas bozulursa o ailenin zembereği kırılmış demektir. O hakîkî şefkat ve ihlâs o mübârek taifede inkişafa başlasa, daire-i İslâmiyede pek büyük bir saadete sebep olacaktır. Bu iki noktanın inkişâfına medar ise terbiye-i islâmiye dairesindeki îmândır. Bu zamanın dehşetli dinsizlik cereyanları îmân cihetini zayıflatmak ve bozmak planlarında muvaffak olmuşlardır. Taife-i nisâiyeyi yuvalarından çıkararak ailenin rûhunu bozmuş ve mânevî cihetten onları öldürmüştür.
İşte bu cihetten gelen tahribat o kadar dehşetli olmuş ki ifsad edici aletlerle şefkat kahramanı olan cins-i latîf olan kadınları fıtratlarına aykırı yaşamak durumunda bırakmış ve onları riyâkerâne davranmaya zorlamıştır.
Terbiye-i İslâmiyenin zayıflaması ve mimsiz(alçak) medeniyetin tahribâtıyla hem islâm dünyasında hem de dünyanın diğer ülkelerinde kadınlar ezilmekte ve fıtratlarının aksine bir metâ gibi istimâl edilmektedir. Böylece kadınlar zulme uğramaktadırlar. Hakîkî vazîfeleri olan evlatlarının terbiyesi ve ailenin iç müdîri olan kadınlar bu vazîfelerinden alıkoyulmaktadır. Bu zulmü onlara revâ görenler ise zalim erkeklerdir. Kendi vazîfeleri olan ailenin geçimini sağlamakta gösterdikleri atâlet ve tenbellik neticesi bunu kadınlara yüklemektedirler.O bîçâre taife-i nisâiye ise o zalim erkeklerin zulmünden ve tahakkümlerinden korunmak için çeşitli komitelerin elinde olan teşkilatlar ile haklarını aramaya koyuluyor ve fıtratlarının zıddına hareketlerde bulunmaktadırlar.
Güya kadın hakları adı altında hürriyet-i nisvan ve tam serbestiyet gibi fıtratlarının aksine olan tavırlara ve davranışlara girmektedirler.Bu hal ise onların yaratılışlarına ve hakîkî vazîfelerine aykırı olduğu için bir nevî riyâkârlığa giriyorlar.
İşte bu durumu tamamıyla tedâvi edecek olan terbiye-i İslâmiye dairesinde kalarak elde edilen îmânın kuvveti ve onların fıtratlarında bulunan hakîkî şefkat ve ihlâsın inkişafa başlaması ile aile saadetlerinin tam mânâsıyla medar bulmasıdır.
Bâkî ÇİMİÇ