Bedîüzzamân Hazretleri Risâle-i Nûrların çok yerinde hep kendi nefsime hitaben demiştim cümlelerini sık kullanır. Çünkü insan, ahlâk ve fazîlete, hikmet ve ibrete ait olan birçok sohbet ve telkinlerini, doğrudan doğruya nefsine tevcih etmesi gerekir. Onun içindir ki;” Evet, nefsini beğenen ve nefsine i’timâd eden, bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır.[1]” denilmiştir.
Öyleyse, Refet Beyin mektubunda Üstad’ına dediği gibi denilmelidir. “Sözleriniz mürşidâne ve çok yüksek olduğundan, gayet dikkatli ve tahlil ederek okunmak i’cab ediyor. Serd eylediğiniz delâil-i aklîye ve mantıkiye o kadar tatlı ve hayret-bahştır ki, insan okudukça okuyor ve nâmütenahi bir zevk-i mânevî hissederek hiç elinden bırakmak istemiyor. Bu sebeple, bir defa okumak kâfi değil. Hepsi yanında bulunup daima okumalıdır.[2]”Evet, esâsında Risâle-i Nûrların dışında fazla bir şey yaşamıyoruz. Her gelişen hadisede oradaki îzâhların izdüşümü var. Cenâb-ı Hak bizim hakkınızda faklı kaderî hikmetler dokuyor diye düşünüyorum. Çünkü bütün himmet, gayret ve özellikle de elyak olan isti’dâdlarımızı sadece Nûrlara sarf etmemiz isteniyor. Bütün mesele mülâki olduğumuz Risâle-i Nûrların hayata tatbikatında bizzat onlarla imtihân olmamızdır.
Hastalar Risâlesi’ni çok okuyoruz ve çok da güzel ders yapıyoruz. Geriye hayata tatbîk etmemiz kalıyor. Ancak imtihân burada başlıyor. Hastalar Risâlesi’ndeki ilaçları nefsimizde tam tetkik edip hissetmenin yolu bizzat hastalık ile onları yaşamak oluyor. İşte o zaman hakîkî tatbikat başlıyor.
Elbette ki biz hakîkat-i hale muttali değiliz. Sadece Risâle-i Nûrlardaki îzâhlar ışığında yaşanan hadiselere bakmaya ve o pencereden okumaya çalışıyoruz. Risâle-i Nûr okumamız çok mükemmel olabilir, ancak önemli olan bir de hâdiselerle güncellemek ve karşımıza çıkan olaylara ve meselelere oradan bakabilmektir.
Belki de şöyle bir durum var. Ben güzel ihlâs dersi okuyabilirim, ancak amellerimde ne kadar ihlâslıyım acaba? Veya ben defalarca Hastalar Risâlesi’ni okudum, ancak sadece okudum! Sonra Rabbim beni o okuduklarımla imtihân etti diyorum. Hadi bakalım okudukların ile yaşadıkların arasında söylem ve eylem uyuşmazlığı ve tutarsızlığı olacak mı olmayacak mı? Allah, bunu gör ve yaşa diye beni imtihân etti diyorum.
O halde Risâle-i Nûrları okuduktan sonra nefsimizde tam tatbîk etmek sanırım sırr-ı imtihânın bir gereği ile çektiğimiz sıkıntılar, musîbetler ve hastalıklar anında ortaya çıkıyor. Esâs imtihân orada başlıyor olmalıdır. Hâlbuki Rabbimiz her daim bu muhasebeyi yapmamızı ve musîbetler gelmeden önce muhakeme ve murâkabe yapmamızı istiyor.
Ancak nefis dinlemiyor, aklı ve kalbi dinlemeyen duygular ba’zen hükmediyor ve nefs-i emmâre de aldatabiliyor.
Üstadımız yaşadığını yazmış ve yazdığını yaşamış olan nadîde-i fıtrattır. Nefsinde tatbîk etmediği bir hakîkati de yazmamıştır. Hastalar Risâlesi’nde de “Hastalara, yirmi beş devâ-i îmânî veren risâlenin ilaçlarını nefsimde tatbîk ederek ayn-ı hakîkat olduğunu tasdik edip, asap ve sinirden gelen ziyade hassasiyetimden kıymetsiz, fâni işleri lüzumsuz ve endişeli meraktan ve faydasız ve zararlı alâkadan bir derece kurtulmaya sebep olmasıdır.[3]” demektedir.
Bâkî ÇİMİÇ
Dipnotlar:
[1] Yirmi Altıncı Mektupü,[2] Barla Lâhikası – Mektup No: 49,[3] Yirmi Beşinci Lema